Sezer’in yapmak istediğini padişahlar beş defa yapmıştı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Biz, parlamento tarihimizin başlangıcı olan 1877'den sonraki 43 sene boyunca, tam beş Meclis feshettik. Ama o fesihlerle bugünün fesih tartışması arasında çok önemli bir fark vardı:
O zamanın partileri, baraj altında kalma endişesiyle seçimi erteletmeye çalışan şimdiki partilerin aksine seçimden korkmaz, Meclis'i iktidara daha da güçlü gelebilmek için feshettirirlerdi.
KÜSKÜNLERLE seçim karşıtlarının 3 Kasım seçimlerini erteletme çabaları yoğunlaşınca, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer devreye girdi, haklı olarak ‘‘Gerekirse Meclis'i feshederim’’ dedi ve ortalığı daha da bir toz-duman bürüdü.
Biz, parlamento tarihimizin başlangıç yılı olan 1877'den sonraki 43 sene boyunca, tam beş Meclis feshetmiştik. Ama o fesihlerle bugünün fesih tartışması arasında çok önemli bir fark vardı: O zamanın partileri, baraj altında kalma endişesiyle seçimi erteletmeye çalışan şimdiki partilerin aksine seçimden korkmaz, Meclis'i iktidara daha da güçlü gelebilmek için feshettirirlerdi.
İşte, parlamento hayatımızda seçimden korkmayan siyasi partilerin varolduğu günlerdeki ilk Meclis fesihlerinin kısa öyküsü:
AYRILIKÇI BİR MECLİS
Sultan Abdülhamid'in, tahta çıkmasından hemen sonra Meşrutiyet'i ilán etmesiyle, 1877'nin 19 Mart'ında tarihimizin ilk meclisi açılmıştı. Ama hemen arkasından tarihlere ‘‘93 Harbi’’ diye geçen Türk-Rus savaşı patlamış, Osmanlı ordularının yenilmesi üzerine Ruslar Yeşilköy'e kadar gelmiş ve Avrupa'nın araya girmesiyle, zorlukla durdurulabilmişti.
İlk parlamento, 141 kişiden meydana geliyordu ve bunların 115'i milletvekili, 26'sı ise ‘‘áyan’’ yani senato üyesiydi. Dört ay boyunca bir Kurucu Meclis gibi çalışan bu ilk parlamento daha sonra yapılan bir başka seçimle yenilendi ve 134 kişilik asıl parlamento ortaya çıktı.
İmparatorluğu meydana getiren hemen her din ve millet Meclis'te temsil ediliyordu ve bu temsil, Meclis'in açılışından birkaç gün sonra bir milliyetçilik ve ayrılıkçı hareket halini aldı.
Azınlığa mensup bazı milletvekilleri, işi Türkçe'nin yanısıra kendi dillerinin de resmi dil olmasını istemeye, bazıları ise bağımsızlık elde etme çabasına kadar götürdüler.
Meşrutiyet'in ilánından sonra Hıristiyan okullarında öğrencilere bağımsızlık konulu piyesler oynattırılıyor, zamanın Ermeni Patriği Nerses, Yeşilköy'deki Rus karargáhına giderek Doğu Anadolu'da Rusya'nın kontrolü altında bir Ermenistan kurulması için yardım isteyebiliyordu.
Ayaklanmalar başlamış, Arnavutluk'un bir kısmı bağımsızlık ilán edince, askeri harekáta girişilmişti.
Meşrutiyet'in ilánından sonra kurulan Meclis'in ayrılıkçı hareketlerin merkezi halini alması, hühümdara fesihten başka bir çare bırakmadı. Abdülhamid, Meclis'i feshetmek yerine süresiz tatile sokmayı tercih etti ve memlekette 30 sene boyunca mutlakiyet idaresi hakim oldu. Fiilen ‘‘fesih’’ olan bu durum hukuk alanında ‘‘tatil’’ sayılıyordu; Meclis kapanmıştı ama Anayasa şeklen de olsa yürürlükteydi, 1908'deki İkinci Meşrutiyet'e kadar uygulanmadı ve resmi yayınlarda bir ‘‘süs’’ olarak kaldı.
ANAYASA YERİNE MECLİS GİTTİ
İkinci Meşrutiyet ilán edilmiş, yapılan seçimlerden sonra 280 üyeli parlamento tekrar açılmış ve üç sene boyunca faaliyet göstermişti.
İlerki senelerde iktidarın tek sahibi halini alacak olan İttihad ve Terakki, henüz bir ‘‘parti’’ kimliği taşımıyordu, ancak parlamentonun 280 üyesinden 140'ına hakimdi.
Muhalefetin artması, İttihad ve Terakki'nin buna karşı tedbirler almasını gerektirdi. Bunun tek yolu, Anayasa'da değişiklikler yapılmasıydı. Muhalefetin değişiklikleri çeşitli yollarla önlemesi üzerine, İttihad ve Terakki'nin lider kadrosu zamanın hükümdarı Sultan Reşad'a baskı yaparak Meclis'i feshettirdiler.
SOPALI SEÇİMİN MECLİSİ
Tarihimize ‘‘sopalı’’ diye geçen seçimden sonra meydana gelen yeni parlamentoda 270 milletvekili vardı ve İttihadçılar bir önceki Meclis'e kabul ettiremedikleri Anayasa değişikliğini hemen geçirmişlerdi.
İttihadçılar, bu defa da hükümetle birbirlerine girdiler. Hükümetin otoritesini sağlamak için Meclis'i önemsememeye başlayan zamanın sadrazamı Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Meclis'in feshedilmesi konusunda Senato'nun da onayını aldı ve fesih kararını Sultan Reşad'a imzalattı. Bir önceki fesihten sonra yapılan seçimlerle oluşmuş olan yeni parlamento, sadece dört ay devam edebilmişti.
İTTİHADÇI MECLİS’TE TEMİZLİK
Birinci Dünya Savaşı kaybedilmiş, Mondros Mütarekesi'ni imzalayan imparatorluk, müttefik devletlere teslim olmuştu. Tahta birkaç ay önce Sultan Vahideddin geçmişti. Devletin kaybedilecek bir savaşa girmesinin sorumlusu olan İttihad ve Terakki'nin liderleri memleketi terk etmişlerdi ama Meclis, önceden seçilmiş İttihadçı milletvekillerinden meydana geliyordu. Tevfik Paşa'nın 11 Ekim'de kurduğu hükümete mecburiyetten dolayı güvenoyu vermiş olan milletvekilleri, daha sonraki haftalarda yeniden İttihadçılık havasına bürünerek hükümeti düşürmeye karar verdiler. Karar, Meclis ve Senato başkanları tarafından hem Sadrazam Tevfik Paşa'ya, hem de saraya, Sultan Vahideddin'e bildirildi. Memleketin yeniden İttihadçıların kontrolü altına girmesini önlemek için Meclis'in feshedilmesinden başka çare yoktu ve bu yola gidildi. Padişah, bu fesih kararından hemen önce yakın çevresine ‘‘İhtiyarla (yani Tevfik Paşa ile) tertib ettik, Meclisi feshediyoruz’’ diyecekti.
ÖNCE TUTUKLAMA, SONRA FESİH
İstanbul işgal edilmiş, İngilizler İstanbul'daki yeni Meclis'in bazı milletvekillerini tutuklayıp Malta'ya göndermişler, bazı milletvekilleri ise Anadolu'ya geçmeye başlamışlardı. Meclis Başkanı ile İngilizler'in tutuklamak için aradıkları diğer milletvekilleri saklanmak zorundaydılar. Saray, bunun üzerine Meclis'i feshetti ve bu tarihten 12 gün sonra, 23 Nisan günü Ankara'da yeni Meclis açıldı.
İŞTE, SEZER’E FESİH ÖRNEKLERİ
‘‘...Bugünlerde yaşanan hadiseler dolayısıyla, genel durumun meşrutiyetle idare edilen her memlekette olduğu gibi bizde de Meclis'in görevlerini yerine getirebilmesine uygun olmadığı açıktır. Anayasamız, Meclis çalışmalarının şartların gerektirdiği şekilde uzatılması yahut durdurulması yetkisini, kutsal bir hak olarak Padişah'a vermiştir. Halen yaşanmakta olan olağanüstü durum sebebiyle, Meclis bugünden itibaren tatil ve bu kararın tebliği emredilmiştir’
12 Sefer 1295
(15 Şubat 1878)
Abdülhamid
‘‘Siyasi sebeplerin ortaya çıkarttığı zaruretler dolayısıyla, Meclis'in feshedilmesi gerekmiştir. Anayasamızın değişik yedinci özel maddesine göre, Meclis'i gerektiği zaman fesih yetkisi imparatorlara mahsus yüce haklarımız dahilindedir. Bu hakkımıza dayanarak, sözü edilen Meclis'in, kanun gereği dört ay içerisinde yapılacak seçimlerden sonra yeniden toplanması için bugünden itibaren feshini emrettim’
21 Receb 1338
(11 Nisan 1920)
Mehmed Vahideddin
Kanun kaybolunca seçimler neredeyse yapılamayacaktı
BİZ, eskiden adı ‘‘intiháb’’, çoğulu da ‘‘intihábát’’ olan ‘‘seçim’’ kavramıyla bundan tam 125 yıl önce, 1877'nin ilk aylarında tanıştık.
Tanıştık ama, seçimle gelen parlamento ortamını pek sevmedik. Zira 1877'den sonra tam 43 sene boyunca, seçimle oluşmuş olan parlamentoları, yeni bir seçim tarihinin gelmesini beklemeye sabredemeyerek tam beş defa feshettik.
Gerçi seçimleri hep ciddiye aldık, meselá parlamentolu hayatımızın Cumhuriyet öncesindeki ilk döneminde ‘‘seçimleri yaptık’’ diyebilmek için gerektiğinde her türlü ikna vasıtasını kullandık. 1912 seçimlerinde seçmeni ikna metodlarımız o derece etkiliydi ki, tarihlere ‘‘sopalı seçim’’ diye geçti.
Ama, seçim kanununun metnini kaybedip böyle bir kanunun mevcudiyetini 30 küsur sene sonra hatırlamak, üstelik arayıp da bulamamak konusunda dünyada tek örneği teşkil ettik.
İşte, eşine bir daha rastlanması mümkün olmayan bu kaybetme hadisesinin kısa öyküsü:
Sultan Abdülhamid'in 1877'de ‘‘süresiz’’ tatil ettiği Meclis 1908'de, İkinci Meşrutiyet'in ilánından sonra yeniden açılacaktır ama o tarihten 31 sene önce eski Meclis tarafından hazırlanmış olan seçim kanununun metni ortalarda yoktur.
Seçimlerin yapılması ve Meclis'in yeniden açılması işiyle, zamanın sadrazamı yani başbakanı Said Paşa alákadar olmaktadır. Paşa, kanunu Meclis'in arşivinde, hükümet binalarında ve hatta Yıldız Sarayı'nda bile aratır ama bulamaz. Seçimlerin yapılmasına çok kısa bir müddet kalmıştır ve seçim kanunu ortalarda yoktur.
Sadrazam Said Paşa, bu büyük dertten eski Meclis'in bir üyesinin tam o günlerde ölümüyle kurtulur: 30 küsur sene önce Selánik'ten ‘‘mebus’’ seçilmiş olan bir müftü vefat etmiş, ailesi müftünün evrakını ‘‘Belki bir işe yarar’’ diyerek Said Paşa'ya yollamıştır. Devletin dört dönerek aradığı kanun işte bu evrakın arasından çıkar ve seçimler kanuna uygun şekilde ancak bu sayede yapılabilir.