Paylaş
Alman ve İtalyan başbakanlarının iki gün önce verdikleri demeci dinleyince ‘‘Sanki birileri sanki Sevr'in bazı maddelerini okuyor’’ diye düşündüm. Başbakanlar ‘‘Kürt sorunu uluslararası platforma taşınmalıdır’’ diyorlardı, Sevr'in 62., 63. ve 64 maddelerinde de ‘‘Uluslararası bir Kürt Komisyonu’’ kurulmasından sözediliyordu.
Avrupa tavrını nihayet ortaya koydu. Alman ve İtalyan başbakanları önceki gün Bonn'da buluştular, Türkiye'nin güneydoğusundaki olayların uluslararası platforma taşınıp orada tartışılması gerektiğini söylediler ve neticede 30 bin masumun hayatına malolan terör, sayelerinde ‘‘Kürt sorunu’’ oldu, çıktı.
Gerhard Schröder'la Massimo d'Alema'nın ettiği lâflar bana bundan tam 78 sene öncesinin bir belgesini, 1920'nın 10 Ağustos'unda imzalanan Sevr andlaşmasını hatırlattı. Konuşan sanki iki Avrupalı başbakan değildi, birileri çıkmış Sevr'in üç maddesini, 62., 63. ve 64. maddeleri okuyup özetlemekle meşguldü. Schröeder'le d'Alema ‘‘uluslararası platform’’dan bahsediyorlardı; Sevr'de de Avrupa'nın Kürtler konusunda bir komisyon kurması ve Türkiye'nin bu komisyonun kararlarını derhal kabul etmesi öngörülüyordu.
78 yıl arayla tekrar edilen sözler neredeyse aynı gibiydi ve farklılık sadece şimdi bu lâfları edenlerden birinin, Almanya'nın o zamanlar ortalarda görülmemesindeydi. Birinci Dünya Savaşı'nın mağlubu Almanya o sırada tepesine balyoz gibi inen Versailles anlaşmasının altında inliyordu. Derken ayağa kalktı ve aradan üç çeyrek asır geçtikten sonra, geçen cuma günü aynı koroya o da iştirak etti.
Biz, 433 maddelik koskoca bir kitap olan Sevr Andlaşması'nın sadece adını duymuş ama metnini okumamışızdır ve tam olarak nelerden söz ettiğini de pek bilmeyiz. Aşağıda Sevr'in Kürtler konusundaki üç maddesinin tam metnini veriyorum. Okuyun ve Avrupa'nın konuya bakışında üç çeyrek asırdır hiçbirşeyin değişmemiş olduğunu kendi gözlerinizle görün...
İşte, Sevr'in ‘‘Kürt’’ maddeleri
‘‘MADDE 62: Fırat'ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan'ın güney sınırının güneyinde, ...Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtler'in sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini işbu andlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul'da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinden herbirinin atadığı üç üyeden oluşan bir komisyon hazırlayacaktır. Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşmazsa, bu sorun, Komisyon üyelerince, bağlı oldukları hükümetlere götürülecektir. Bu plan, Süryani-Keldaniler ile bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır...
MADDE 63: Türk Hükümeti, 62. maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir.
MADDE 64: İşbu anlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgedeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyi'e başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı tanımayı onlara tanımayı Tükler'e salık verirse, Türkiye bu tavsiyeye uymayı ve bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir.
Bu vazgeçmenin ayrıntıları Müttefik devletlerle Türkiye arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.
Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleştiği zaman, Kürdistan'ın şimdiye kadar Musul Vilâyeti'nde kalmış kesiminde oturan Kürtler'in bu bağımsız Kürt devlerine kendi istekleriyle katılmalarına Müttefik devletler hiçbir şekilde karşı çıkmayacaklardır’’..
Bu müze ‘‘Türk Çalgı Müzesi’’ olmalı
Kültür Bakanı İstemihan Talay, İstanbul'da bir ‘‘Çalgı Müzesi’’ kurulması çalışmalarını başlattı ve ilk teması Türkiye'deki tek çalgı kolleksiyonunun sahibi Etem Üngör'le yaptı. Talay'ın bu çok önemli girişimiyle kurulacak müzenin adı ‘‘Anadolu’’ değil, ‘‘Türk Çalgı Müzesi’’ olmalı.
Kültür Bakanlığı çok önemli bir karar aldı ve İstanbul'da bir ‘‘Çalgı Müzesi’’ kurulması için çalışmalar başlattı. Bakan İstemihan Talay bu iş için bir danışma kurulu kurdu ve önceki gün Yıldız Sarayı'nda bir basın toplantısı yaparak projeyi kamuoyuna duyurdu.
‘‘Çalgı’’ bahsi açıldığında benim hatırıma ilk gelen isim Etem Üngör'dü. Etem Bey Türkiye'nin dört bir yanını senelerce karış karış dolaşıp otantik çalgılar toplamış; bunları santur, ud, kanun, tanbur gibi klasik çalgılarla zengileştirmiş ve Kadıköy'deki evinde özel bir ‘‘çalgı müzesi’’ kurmuştu. Dünyanın önde gelen bu çalgı kolleksiyonu sadece meraklılarının mâlumuydu.
Önceki sabah, erkenden, Kültür Bakanı İstemihan Talay'la beraber Etem Bey'in çalgılarını ziyarete gittik. İstemihan Bey kırmızı plakalı makam arabasını ve polis eskortunu sevmediği, bendenizin de yol bulma yeteneği pek parlak olmadığı için Etem Bey'in daha önceleri defalarca gittiğim evine adresi yol boyunca şoförlere ve bakkal, manav gibi esnafa sorarak ulaşabildik. Kültür Bakanı, Etem Üngör'ün kolleksiyonunu tahmininden de zengin buldu ve hemen bakanlık adına satın alınıp kurulacak müzeye konmasını teklif etti. Şimdi Etem Bey'le Kültür Bakanlığı oturup görüşecekler ve anlaşma sağlandığı takdirde evdeki bu özel kolleksiyon kurulacak çalgı müzesinin nüvesini teşkil edecek.
Ben, çalgı müzesi projesiyle görevli olan bakanlık yetkililerine iki konuyu hatırlatmadan edemeyeceğim: İlki, projeye ticari maksatlarla yaklaşmaya çalışacak olanlardan uzak kalıp çalgı alımında müzecilik standardlarının dışına çıkmamaları ve işin saz imâlâtçılarının katılacağı bir çalgı mezatı haline gelmesini önlemeleri. İkincisi ise, çok daha önemli: Kurulacak müzeye ‘‘Anadolu Müzikleri ve Çalgıları Müzesi’’ şeklinde polemiğe açık ‘‘entel’’ bir isim verilmemesi ve mutlaka ‘‘Türk Çalgıları Müzesi’’ denmesi.
Ama bu projede asıl görev zannedersem Etem Üngör'ün dostlarına düşüyor ve Etem Bey'i böyle bir fırsatı kaçırmayıp kolleksiyonu için bakanlıkla yapacağı görüşmede makul şartlar ileri sürmesi için iknaya çalışmaları gerekiyor.
Gazi Üniversitesi'nde intihal sacayağı
YÖK'ün çıkarttığı yeni yönetmelikteki ‘‘intihal’’le yani ‘‘bilimsel hırsızlık’’la ilgili maddeyi tam ruhuma göre bulduğumu, intihalcilerin üniversiteden atılmaları kararını sonuna kadar desteklediğimi ve YÖK'e bu konuda elimden gelen yardımı yapacağımı daha önce yazmıştım. Şimdi ilk intihal dosyasını açıyor ve bir değil, üç kişinin birden rol aldığı ‘‘örgütlü’’ bir intihali duyuruyorum.
İntihal sacayağını teşkil eden zevat Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin mensupları: Prof. Dr. Uğur Kandilci, Dr. Burçak Kayhan ve Dr. Zeynep Akı. Walter R. Thayer ve Vikas Chitnavis isimli iki Amerikalı doktorun bir Amerikan tıp dergisinde 1994'te çıkarttıkları ‘‘The Case for an Infectious Etiology’’ başlıklı makalesini almış, Türkçe'ye çevirmiş ama ‘‘çeviren’’ yahut ‘‘tercüme eden’’ gibisinden bir ifade koymaya bile tenezzül buyurmayıp üzerine oturmuş, ‘‘İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Etyolojisinde İnfeksiyonun Yeri’’ diye bir başlık atıp ‘‘İlaç ve Tedavi Dergisi’’nde yayınlayıvermiş, yani örgütlü bir intihal yapmışlar.
‘Bir makale nasıl olur da üç kişi birden tarafından yürütü-lür?’ diye çok düşündüm, hatta gazetede arkadaşlara da sordum. Cevabı Sanlı Ergin verdi, ‘Asıl kitap Amerika’da çıktığı için belki adamlara pahalı gelmiş, ortaklaşa satın almışlardır’ dedi.
İşte, YÖK'e ve başkanı Kemal Gürüz'e dört dörtlük bir intihal ihbarı. YÖK'ün yeni yönetmeliğindeki intihal hükümlerini bu zevata uygulayıp uygulamayacağını, yani Gazi Üniversi-tesi'ndeki intihal örgütünü üniversiteden kapıdışarı edip etmeyeceğini hep beraber göreceğiz. Bu arada bu işten bir netice kadar bendeniz de konuyu hatırlatmaya devam edecek, hadiseyi YÖK'ü bıktırana, ilâllah dedirtip bir karar aldırana kadar her hafta yazacağım.
İntihalcileri merakta bırakmamak için yayınlanmayı bekleyen bir başka yürütme dosyasının konusunu da vereyim: Sırada Azerbaycan Müziği'nin ünlü ismi Üzeyir Hacıbeyli'nin çok meşhur bir eserinin Türkiye'de ‘‘Tar Metodu’’ gibisinden bir hale gelişinin öyküsü var.
RÜŞTÜ BEY’İN TÜRKÇESİ
Rüştü Saracoğlu geçenlerde NTV’de bir canlı yayına çıktı. Sunucunun ekranda kendisinden önce konuşan Güneş Taner’den ‘Devlet eski bakanı’ diye bahsetmiseni eleştirdi ve ‘Hatalı konuşuyorsunuz. ‘Eski devlet bakanı’ demeniz gerekirdi’ dedi.
Sayın Saracoğlu’na ufak bir Türkçe notu: Rüştü Bey yanlış sizde! Sunucu doğru söylemişti. Devlet eskimez, görevler değişir, dolasıyla doğru olan ‘eski devlet bakanı’ değil, ‘devlet eski bakanı’ ifadesidir.
Paylaş