Suçları, "İzmir Suikasti" denilen komploya karışmak, yani Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal’e karşı suikast hazırlığı yapmaktı. İdam edilenler arasında İttihad ve Terakki Partisi’nin lider kadrosundan olan Maliye Nazırı Cavid, Dahiliye Nazırı İsmail Canbolat ve partinin perde arkasındaki gücü Doktor Nazım Beyler de vardı. Savcı, her üçünün de daha önceleri hiç durmadan mektuplaştıklarını iddia etmiş ama bu mektuplar bir türlü bulunamamıştı. Mektupları bulmak, hadisenin üzerinden 70 küsur sene geçmesinden sonra, kapı kapı dolaşıp aramam sayesinde bana nasip oldu! Şimdi arşivimde bulunuyor ve ileri bir tarihte yayınlanmayı bekliyorlar. Ama, bu mektuplar okunduğunda, ortaya başka bir görüntü çıkıyor: Mustafa Kemal Paşa’ya karşı İzmir’de hakikaten bir suikast hazırlığında bulunulduğu fakat İttihad ve Terakki’nin lider kadrosunun bu işle pek bir alákasının olmadığı ve suikast bahanesiyle ortadan kaldırıldıkları...
BUNDAN tam 80 yıl öncesinin Temmuz ve Ağustos aylarının İzmir’i ile Ankara’sında sıra sıra darağaçları kuruldu ve 13 Temmuz ile 26 Ağustos günlerinde tam 17 kişi bu darağaçlarına çıkartılıp idam edildi.
Suçları, Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal’e karşı bir suikast hazırlığı içerisinde olmaktı. Tarihlere
"İzmir Suikasti" diye geçen komploya karışmışlardı. Bir kısmı önce İzmir’deki İstiklál Mahkemesi’nde yargılanıp idam edildi, bir kısmının hayatları da Ankara’daki İstiklál Mahkemesi’nde yapılan muhakemeden sonra yine ipte noktalandı.
İdam edilenler arasında, suikast hazırlığı içerisinde fiilen bulunanların yanısıra düşükler, yani daha önceki iktidarın önde gelen bazı liderleri de vardı: Türkiye’nin kaderini 1914’ten itibaren 10 yıl boyunca elinde tutmuş olan İttihad ve Terakki’nin idarecileri... Meselá, İttihadçılar’ın Maliye Nazırı
Cavid, Dahiliye Nazırı yani İçişleri Bakanı
İsmail Canbolat ve partinin perde arkasındaki güçlerinden biri olan
Doktor Názım Beyler...
AVRUPA’YA GİTTİLER
Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkması üzerine, savaşın sorumlusu olan İttihadçılar’ın önde gelenleri memleketten ayrılıp Avrupa’ya gitmişlerdi. Bir kısmı Rusya’da yeni bir maceraya atılmış,
Talát ve
Cemal Paşalar gibi en önemli isimlerin hayatları ise teröristlerin kurşunlarıyla noktalanmıştı.
Cavid ve
Doktor Názım Beyler, hayatlarını Avrupa sürgünüyle kurtaranlar arasındaydı.
Cavid Bey, İsviçre’de;
Doktor Názım da Almanya’da idi.
İsmail Canbolat Bey ise İngilizler tarafından
"savaş suçlusu" olarak tutuklandı, Malta’ya gönderildi, burada iki sene tutulduktan sonra serbest bırakıldı ve İtalya’ya yerleşti. Bu eski kader arkadaşlarının irtibatları hiç kopmadı, devamlı haberleştiler ve 1922’den itibaren üçü de Türkiye’ye döndüler.
İsmail Canbolat, hattá, Ankara Meclisi’ne İstanbul Milletvekili olarak girdi.
Derken 1926’ya gelindi, tarihlere
"İzmir Suikasti" diye geçen hadise yaşandı ve çok sayıda kişi,
Mustafa Kemal Paşa’nın canına kıymaya yönelik bir komploya karıştıkları gerekçesiyle tutuklandı. Tutuklananlar arasında sıradan eşkıyanın yanısıra İstiklál Savaşı’nın meşhur kumandanları ve İttihadçılar da vardı. Duruşmalar önce İzmir’de yapıldı, 1926’nın 13 Temmuz’unda 13 kişi idama mahkûm oldu ve cezalar hemen o gün geceyarısından sonra şehrin değişik yerlerinde infaz edildi. Asılanlar arasında
İsmail Canbolat Bey de vardı.
Yargılamalara daha sonra Ankara’da devam edildi ama dava artık başka bir yola girmiş ve eski rejimin önde gelenlerinin ortadan kaldırılması hálini almıştı. Yargılanan İttihadçılar hem suikast suçlamasından, hem de iktidar yıllarındaki uygulamalarından dolayı sorguya çekiliyorlardı. İstiklál Mahkemesi, Ankara’daki kararını 26 Ağustos’ta verdi ve bu defa önde gelen dört İttihadçı, eski Maliye Nazırı
Cavid, Doktor Názım, Hilmi ve
Nail Beyler de idama mahkûm oldular ve hemen o gece darağacına götürüldüler.
Cavid Bey son söz olarak
"Allah’ın láneti zalimin üstündedir. Zulümdür bu zulüm!", Doktor Názım ise
"Yoook! Vallahi yok! Bu meselede hiçbir alákam, taksirim yok. Masumum!" demişti.
İstiklál Mahkemesi’nin savcısı
Necib Ali Bey, idamını istediği İttihadçılar’ın suikasti Avrupa’da bulundukları sırada planladıklarını ve bu maksatla hiç durmadan mektuplaştıklarını iddia etmiş ama bu mektuplar aylar boyunca aranmalarına rağmen bulunamamıştı. Mektuplara ulaşılamayınca, bazı evlerde yapıldığı ortaya çıkan toplantılar suikast hazırlığı için káfi sayılmış ve mahkeme bu toplantıları suç delili kabul ederek eski İttihadçılar’ı idama göndermişti.
1926’da henüz üç yaşında olan Cumhuriyet rejiminin bütün emniyet güçlerini seferber ederek arattığı ama bir türlü ulaşamadığı bu mektupları bulmak, hadisenin üzerinden 70 küsur sene geçmesinden sonra, kapı kapı dolaşıp aramam sayesinde bana nasip oldu! Şimdi bir klasör içerisinde arşivimde bulunuyor ve ileri bir tarihte yayınlanmayı bekliyorlar.
BAHANE EDİLMİŞ GİBİ
Şimdilik şu kadarını söyleyeyim:
Cavid, Doktor Názım ve
İsmail Canbolat Beyler’in yazdıklarında
Gazi Paşa’ya suikastle ilgili olarak ne tek bir söz, ne de bir ima vardı.
Cavid Bey, arkadaşlarına Türkiye’den aldığı haberleri naklediyor, işittiklerini biraz hafif bir üslupla yazıyor, sonra da ekonomik yorumlar yapıyordu.
Doktor Názım, Rusya’daki Müslümanlar’ın başlatacakları yeni bir
"uyanıştan" sözediyordu;
İsmail Canbolat ise
"iş" derdindeydi: İtalya’da sürgündeydi, parasız kalmak üzereydi ve iş bulmak zorunda olduğunu yazıyordu.
Yandaki kutuda bu mektuplardan birini,
İsmail Canbolat’ın
Cavid Bey’e yazdıklarını okuyacaksınız. Diğer mektupların da hemen hepsi aynı şekilde ve mektupların ardından İstiklál Mahkemesi’nin zabıtlarını da okuduğunuzda, ortaya başka bir görüntü çıkıyor:
Mustafa Kemal Paşa’ya karşı İzmir’de hakikaten bir suikast hazırlığında bulunulduğu ve girişimin son anda önlendiği ama İttihad ve Terakki’nin lider kadrosunun bu işle pek bir alákasının olmadığı ve suikast bahanesiyle ortadan kaldırıldıkları...
İdam edilmeden önce milletvekillerine borç para dağıtmıştı
İTTİHAD ve Terakki Partisi’nin Maliye Nazırı
Cavid Bey, Kurtuluş Savaşı yıllarını Avrupa’da geçirmiş, daha sonra
"Düyun-ı Umumiye"de, yani
"Osmanlı Borçları İdaresi"nde çalışmaya başlamıştı.
Bende bulunan bazı belgeler,
Cavid Bey’in Ankara Meclisi’ndeki milletvekillerine de kredi yahut borç para bulmaları konusunda yardım ettiğini gösteriyor. Borç almalarını sağladıkları arasında, 1853 ile 1925 yılları arasında yaşayan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son resmi tarihçisi olan ve daha sonra Ankara Meclisi’nde milletvekilliği yapan
Abdurrahman Şeref Bey de var.
Abdurrahman Şeref Bey, 26 Ağustos 1923 tarihinde Ankara’dan
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerine Mahsustur" antetli bir káğıda
Cavid Bey’e hitaben yazdığı bir mektupta yeni başkentte çektiği sıkıntıları anlattıktan sonra, aldığı borcun bir kısmını gönderdiğini söylüyor:
"Efendimiz,
Ağustos sonlarında seyahatten avdet buyurulacaktı. Sizin Avrupa seyhatiyle bizin Ankara seyahati arasında biraz fark olmalıdır. Burada bir odaya sığınmışız. ...Şikáyet edecek kadar rahatsız değilim. Hanımefendiye hürmetlerimi gönderirim. Ziraat Bankası vasıtasıyla taraf-ı álilerine yüz lira takdim ettim. Kalan kısmı da takdim olunacaktır. Teşekkürlerimin ve saygılarımın kabulünü rica ederim efendim hazretleri. 26 Ağustos 1923.
Abdurrahman Şeref"
Suikast yapacağı iddia edildiği sırada açlıkla boğuşuyordu
İTTİHAD ve Terakki Partisi’nin önde gelen isimlerinden olan İsmail Canbolat, Türkiye’de suikast ve karşı bir darbe hazırlığı içerisinde bulunduğunun iddia edildiği günlerde mali sıkıntılarla boğuşuyordu. İsmail Canbolat, 1922’nin 9 Nisan’ında o sırada Avrupa’da olan Cavid Bey’e gönderdiği mektupta parasızlıktan sözedip eski siyaset arkadaşından kendisine bir iş bulmasını istiyordu:
"Azizim,
Anlaşma ve arkasından da barış ihtimali artmakla beraber, aslında politika ile uğraşmama hakkındaki fikrim ve bilhassa şu andaki mali vaziyetim bir an evvel bir işe başlamamı gerektiriyor. Dolayısıyla, konuştuğumuz iş için lázım gelen girişimlerde bulunmanı rica ederim. ...Her ne lázımsa yaparsın. Paris’e mi, Brüksel’e mi gidip görüşmek lázım gelecektir, onu bana yazarsan ben de gidip görüşürüm. Belki Paris’te konuşur iken de söylemişsindir. Vaziyetimin haysiyet kırıcı olmaması gerekir. Diğer taraftan beş aşağı, beş yukarı uzlaşabiliriz. İzmir’in eski telgraf müdürü Ráná Bey, bu mali heyet ile temastadır. Bu bakımdan bilmem bir mahzur yaratır mı?
...Bekir Sami geldi, iki defa görüştüm. Mustafa Kemal’in artık barış yapmak fikrinde olduğunu söylüyor. ...Cahid Bey’e söylesen: Almanya’da Türkçe kitap bastırmak müdhiş surette pahalı imiş. ...Burada havalar az kapalı olmakla beraber káfi derecede sıcak. ...Polis komiseri ile görüştün mü?
İsmail Canbolat"