Amerika'ya nota vereceksek işte bu notaları verelim

Amerikalılar'ın Süleymaniye'deki Türk özel tim mensuplarını derdest edip götürmelerinden sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ‘‘Nota vermek müzik notası vermeye benzemez’’ demesi, bana Amerikalılar'a verebileceğimiz bazı notaları hatırlattı ve arşivimden bu işte kullanıla-bilecek birkaç örnek seçtim.

İşte, Bağdat taraflarından yahut askerle-rimizin derdest edilmesi hadiselerinden bahseden ve asırlar öncesinden kalma bazı notalarla öyküleri...

AMERİKAN askerlerinin Süleymaniye'deki Türk özel tim mensuplarının ellerini arkadan bağlayıp başlarına çuval geçirerek derdest etme rezaleti sırasında, gündeme bir 'nota' meselesi geldi. Gazeteciler, Başbakan Tayyip Erdoğan'a 'Amerika'ya nota verilecek mi?' diye sordular ve Başbakan'dan 'Nota vermek müzik notası vermeye benzemez' cevabını aldılar.

Başbakan'ın bu cevabını işitince, 'Amerika'ya nasıl bir nota vermemiz gerekir?' diye düşündüm. Sonra, arşivimde bu işe yarayabilecek bazı notalar yani müzik notaları aradım, eskiden kalma bir hayli örnek buldum ve belki bir işe yararlar diye birkaçını yayınlayayım dedim.

Bunlardan biri, 17. asırda yaşamış 'Kara Haydar' adındaki eşkiyanın oğlu olan ve 'Haydaroğlu' diye bilinen bir ásinin nasıl tepeleneceğini askerin ağzından anlatan eserin notasıydı.

İşte, bu eserin ve notasının öyküsü:

Dördüncü Murad ve Sultan İbrahim zamanında yaşamış olan Kara Haydar, Anadolu'da seneler boyu yol kesip haraç almış, üzerine gönderilen askerleri her defasında bozguna uğratmış, şehirleri ve kasabaları basıp önüne geleni dağa kaldırmış ve hem saraya, hem de halka illállah dedirtmişti.

Nihayet günün birinde yakalanıp idam edildi ama bu defa oğlu Mehmed dağa çıktı. Babasının kanını dava ediyor, onu ortadan kaldıranlardan intikam alacağını söylüyordu.

HAYDAR’IN OĞLU HAYDAROĞLU

Mehmed, 'Haydaroğlu'
diye biliniyordu ve yaptıkları babasına rahmet okutacak gibiydi. Zamanla işi daha da ileri götürdü, İstanbul Sarayı'na haber yollayıp 'Beni Anadolu'da sancakbeyi ilán etmezseniz Topkapı'ya kadar gelirim haaa!' demeye başladı.

Haydaroğlu, yakalanması için gönderilen bütün birlikleri dağıttı ve talan sahasını daha da genişletti. Üzerine bir ara o zamanın önce gelen devlet adamlarından olan İbşir Paşa yollandı, Paşa ásileri dağıttı, Haydaroğlu dağlara kaçtı ama askerin 'Bu işi halledildi, eşkiyanın kafası ezildi. Bir daha ortaya çıkamazlar' deyip geri dönmesi üzerine dağdan indi. Eskisinden daha da büyük bir çete kurdu ve işini büyüttü. Artık yol kesip kasabalardan haraç istemiyor, gidip büyük şehirlere saldırıyordu.

Günün birinde kalkıp Afyon'u kuşattı, şehrin girişindeki kışlayı güpegündüz bastı, içerideki askerleri derdest edip götürdü ve götürdüğü askerlerden bir daha haber alınamadı.

Haydaroğlu'nun kışla baskını, İstanbul'u karıştırdı. Saray ve devletin tepesindekiler 'Eşkiya artık masum askeri de dağa kaldırmaya başladı' diye konuşurlarken, ásinin cür'eti ordudaki saz şairlerine de konu oldu ve günün birinde nasıl tepeleneceğini anlatan besteler yapıldı.

Bu bestelerden biri, aslında asker olan 'Kátip Ali' adındaki bir saz şairine aitti. 'Haydaroğlu aklın yok mu başında / Niçin Ál-i Osman'a (yani, Osmanlı'ya) ási olursun?' diye başlıyor ve devlete daha önceleri başkaldırmış olan diğer eşkiyanın başına neler geldiğini hatırlatıyordu. Meselá 'Mehdi'nin derisi yüzülmüş, 'Mánoğlu' tepelenmiş, 'Kayalıoğlu' asılmış ve daha birçok ási, o zamanın meşhur celládı Kara Ali'nin elinde işkencelerle can vermişti.

PARMAKKAPI’DA ASTILAR

Haydaroğlu'
nun ákıbetini merak edenler için anlatayım: Afyon'u kuşatıp kışladaki askerleri götürmesinden sonra Isparta'ya yürüdü ve bu defa orayı kuşattı. Halk, şehre girmemesi karşılığında ne isterse alabileceğini söyleyince Isparta'nın eteklerinde kamp kurdu ve içkinin su gibi aktığı eğlencelere daldı. Şehirdeki kuvvetler gecelerin birinde kampı bastılar, Haydaroğlu sarhoş vaziyette yakalandı, adamlarının çok az bir kısmı kaçıp kurtulabildi, kaçamayanlar öldürüldü, Haydaroğlu hemen İstanbul'a yollandı ve 1649 ilkbaharında Parmakkapı'da ipe çekildi.

Amerika'ya, Kátib Ali'nin bu bestesinden başka verebileceğimiz aslında daha çok notalarımız var... Meselá, 'Alioğlu' adındaki bir başka saz şairinin, 1626 Mart'ında zaafımızdan istifade ederek Bağdat'a giren İranlılar'a hitaben yazdığı bir destan da bu iş için gayet uygun görünüyor. Alioğlu İran Şahı'na hitab ederek 'Hangi kuvvetine güvenip de Bağdat'a geldin? Osmanlı şahindir, gelir üstüne konar, şahinin pençesine giren de yolunur! Askerimiz yola çıktı, geliyor! Bağdat'ı alıp senin ciğerini sökecek ve İmam Azam'ın türbesinde namaz kılacaklar. Kimin güçlü, kimin zayıf olduğunu çok yakında öğreneceksin' diyor.

Bu notaları 17. asırda kaleme alınan ve şimdi İngiltere'de, British Museum'da saklanan elyazması bir nota mecmuasının bendeki mikrofilminden naklettim. Başbakan Tayyip Erdoğan, Washington'a sözünü ettiği şekilde bir nota vermek istediği takdirde, arşivim emirlerine ámádedir...


Asker kaldıran ásiye ‘Aklını başına al’ notası


'Haydaroğlu aklın yok mu başında / Niçin Ál-i Osman'a (Osmanlı'ya) ási olursun / Her ne zulüm işledinse dünyada / Ettiklerin cümle bir bir bulursun.

Saydederler (avlarlar) seni türlü fen ile / Kurtulmazsın nice yüz bin and ile / İlyas Paşa gibi kayd ü bend ile (ellerin kolların bağlı şekilde) / Yarın Hünkár divanına (padişahın huzuruna) gelirsin.

Çok ásiyi çengellere dizdiler / Mánoğlu'nun askerini bozdular / Hem Mehdi'nin derisini yüzdüler / Kayalıoğlu berdár oldu (asıldı) bilirsin.

Niçin oturmazsın kendi hálinde / Şimdi sensin cümle halkın dilinde / Bilmiş ol ki Kara Ali'nin (17. asır İstanbul Sarayı'nın meşhur celládı) elinde / Türlü türlü azáb ile ölürsün.

Kátip Ali eydür (söyler) var git işine / Dar ederler gen (geniş) dünyayı başına / Karga kuzgun konar bir gün leşine / Sanma böyle yaptığınla kalırsın' (British Museum, Sloane 3114, varak: 32.a).


Dostluk şarkısı káğıt plağa kaydedilmişti


'AMERİKA, Amerika! Türkler dünya durdukça, beraberdir seninle hürriyet savaşında' sözleriyle başlayan parçayı bilmem hatırlar mısınız?

Şarkı 1950'lerde, Kore Savaşı'ndan sonra bestelenmiş, tangocu Celál İnce tarafından Amerika'da okunmuş, Amerika'nın Sesi Radyosu marş havasındaki bu eseri üzeri plastikle kaplı tek taraflı káğıt plaklara basmış ve onbinlerce plak dostluk nişanesi olarak Türkiye'nin hemen her yerinde bedava dağıtılmıştı.

Plağın üzerinde İstanbul ile New York'un fotoğraflarıyla beraber 'Hürriyet hakkında meşhur sözler' başlığıyla Atatürk'ün, George Washington'un, Thomas Jefferson'un ve Ziya Gökalp'in sözleri yazılıydı. Celál İnce 'Amerikaaaa!' diye haykırdıktan sonra 'Bir dostluk şarkısıdır, kardeşlik şarkısıdır / Azmimizdir hür yaşamak, dünyada sulhu sağlamak / Ankara ile Washington, İzmir ile San Francisco / Benzerler birbirlerine... / O muhteşem beldeleri, pınarları, nehirleri...' diye devam ediyordu.

Gördüğünüz bu resim, üzeri plastik kaplı káğıt plaklarda kalan 'Dostluk Şarkısı'nın unutulmuş fotoğrafıdır.
Yazarın Tüm Yazıları