Paylaş
YOK, endişelenmeyin; sık sık sözü edildiği için gına getirdiğiniz ‘‘yeni dünya düzeni’’nden bahsedilmeyecek bu yazıda. Ama bir pazar günü, o düzenin bir başka düzene, büyük oteller düzenine nasıl yansıdığını yazmadan da olmaz.
Evet, sınırlar ötesi sermaye gücüyle, eski sömürgecilerin tek süper devlet çevresinde oluşturduğu politika şebekeleriyle, onların gölgesinde kendi halklarını cahil bırakıp petrol kuyularının üstüne oturan Arap şeyhleriyle ve sistemi överek ideolojisini yaşatan beyin yıkayıcılarıyla çok iyi tanıdığınız bu yeni dünya düzeni, acaba en iyi sergilendiği yerde, yani Avrupa'nın büyük otellerinde nasıl bir görüntü yaratmaktadır?
Artık dünyaya damgasını vuran kitle turizmi, hayli yakın bir çağın ürünüdür. Birinci, hatta İkinci Dünya Savaşı sonrasına gelinceye kadar, yeryüzünün her köşesini gezmeye ve oralarda dinlenmeye çıkan halk yığınları yoktu. On dokuzuncu yüzyıl boyunca bu lüks, ancak sömürgecilik ve sanayiyle zenginleşen ülkelerdeki küçük bir varlıklı sınıfın ve en başta İngiltere'deki dar bir çevrenin ayrıcalığı sayılırdı.
Onlar da ya Venedik ve yakınlarındaki İtalyan Alpleri'yle göllerine, ya da İsviçre'ye giderlerdi.
Özellikle İsviçre'ye. Bağımsızlığını uzun süreli uluslararası yansızlıkla da pekiştiren bu ülke, kıta ortasındaki konumuyla, doğasının güzelliğiyle, becerikli otelciliğiyle, o tür turizmin beşiği olmuştur.
Ama yeni dünya düzenini asıl yansıtan, eski turizmin kalıntısı olan küçük ve şık oteller değil, artık benzerlerine dünyanın her yanında rastlanan büyük otel zincirlerinin İsviçre'deki modern uzantılarıdır. Düzenin kozmopolit ve renkli, ama aynı zamanda politik ve kirli yüzü en iyi o otellerde görülür.
Hele yaz aylarında.
Yalnız sıcaktan değil, kendi halklarının gözünden de kaçmak için Körfez ülkeleriyle Arabistan'dan ta buralara gelen entarili, kefiyeli esmer adamlar, çevrelerinde tombul ve örtülü hatunlar, şımarık çocuk kalabalıkları ve birkaç haftalık yaşama sevinci tadan çağdaş giyimli genç kızlar ve delikanlılar...
Ortadoğu ve Balkanlar'ın mafya şebekelerinden ve yeni ‘‘kurtulmuş’’ Doğu Avrupa ülkelerinin ‘‘serbest piyasa’’ ekonomilerinden İsviçre bankalarına yatırılmış kirli paraları yemeğe gelenler...
Bütün bu álemle iş bağlayan büyük şirket temsilcileri...
Ezilmişlerin kutsal davalarını uluslararası kurumların entrika dolu koridorlarında savunmak umuduyla çırpınan Üçüncü Dünyalılar, onları tuzağa düşürmenin yollarını bir kez daha denemek için sinsice kumpas kuran Batılı diplomasi kurtları...
Varlıklı dünyanın insanları heyecanlı eğlenceler için safarilere, cangıl gezilerine giderler; oysa Avrupa'nın göbeğindeki bu çağdaş vahşeti seyretmek çok daha heyecanlı bir eğlencedir.
Paylaş