Paylaş
Sonuç ne olursa olsun, şimdiden açıkça ortaya çıkan üç nokta var.
Birincisi, Demirel için süre uzatmanın istenmediği. Parlamento, bu konuda halk yığınlarındaki tepkiyi yansıtmışa benziyor. 101. madde için lehte ancak 253 oy çıkması, istemeyişin yalnızca FP'deki hesaplı tutumdan doğmadığını gösterdi. Partinin 103 kişilik Meclis mevcudu bu sayıya eklense de, toplam yine halkoylamasız bir çoğunluk için yeterli değil. Üstelik, o oyları kazanmak için bundan sonra yapılacak pazarlığın şimdiye kadar lehte verilmiş oylarda büyük firelere yol açması çok yüksek bir olasılıktır.
İkincisi, lider zorlamasının gücü oy hücresinin perdesi gerisinde bitiyor. Görünürdeki 407'lik imzanın 300'den de az oya dönüşmesi bunun açık ispatıdır.
Üçüncüsü, aynı perde medya gücünün de bittiği yer. Dün, ellerindeki araçlarla her olayı yönlendirebileceklerini sananların da yenilgi günüydü.
Bu üç nokta da, üzerlerinde önemle durulması gereken ve bazı kişiler için kaçınılmaz davranışları gündeme getiren noktalardır.
Süresini uzatmanın istenmediği ya da, en azından, çeşitli tepkilere yol açacak yeni pazarlıklar gerektirdiği belli olmuş bir devlet adamına düşen, bu kişisel sevdadan vazgeçmektir. Sayın Demirel, şimdi bir dönüm noktasında: ‘‘Namertlik’’, ‘‘dün dündür’’, ‘‘hizmet çağrısı’’ sözleriyle dolu tutumunu sürdürerek kazanacağı bir Pirüs zaferi, bu vazgeçişi zamanında yapmakla kazanacağı saygınlık yanında hiç kalır. Yoksa, karşı karşıya kalacağı seçenek, çiçek ve tavuk bakımını her iki durumda da yıpranmaya uğramış olacak olan Çankaya ya da Güniz Sokağı bahçelerinin birinden birinde yapmak olacak.
Lider zorlamasının iflası demek olan ‘‘imzalar ve oylar’’ konusunu yorumlamanın tek yolu, milletvekiline yüklenmek olmasa gerek. Eleştiriyi asıl hak edenler, üyeleri bu vicdan sıkıntısına sokan parti zaptiyeleridir. Onlar, bu isyanın perde gerisinde kalarak grup salonlarına yansımamış olmasına şükredip hiç olmazsa bundan sonra kırbaç şaklatmaktan vazgeçmelidirler.
Ama, eleştirileceklerin başında, hükümeti, partileri ve Türkiye'yi üç aydır böyle bir konuyla meşgul eden Sayın Başbakan var. Biliyor musunuz ki, bu ülkenin politikacıları bu abesle meşgulken Ege'nin öbür yanındakiler ‘‘Karasularını istediğimiz zaman genişletiriz; Türkiye hizaya gelmelidir’’ cinsinden küstahlıkları rahatlıkla yapabilmişlerdir.
Başka herhangi bir yerde böyle bir fiyaskoyu yaşayan ve yaşatan siyaset adamına yakışır tek davranış, istifadır.
Medya ve gerisindeki çevrelere gelince, Türkiye'nin, İstanbul'dan değil, Ankara'dan yönetildiğini yeniden anımsamanın galiba artık zamanıdır. Oralarda yapılan hesaplarla parlamento muhabirlerinin gözlemleri ve değerlendirmeleri her zaman birbirini tutmuyor. ‘‘Yabancılar Baba'yı ister’’ tarzı dış kokulu uyarılar da hoş değil.
Bir sistemin, kurallarıyla ve insanlarıyla bu kadar yıpranması yeter. İstikrar isteyenler, istikrar bozucu girişimlerden ve hele istikrarsızlık şantajlarından zamanında vazgeçmeyi bilmelidirler.
Paylaş