Paylaş
ÇARŞAMBA'yı yine sel aldı. Yalnız Çarşamba'yı değil, Turhal'ı, Artova'yı, hatta daha aşağılarda Zile'yi de.
Böyle durumlarda, sel, sevilen yarları da alır, elden önce. Bereket, bu kez can kaybı yok denecek kadar az. Afetler Bakanı Hasan Gemici, ‘‘Daha önceki olaylardan ders aldık, artık deneyimliyiz’’ diyor. Alınacak derslerin hepsi alındı mı acaba? Afetler öncesine ilişkin dersler de yok mu?
Geçen Cumhurbaşkanı'nın akıllarda kalması gereken sözleri, sadece ‘‘Dün dündür’’ türünden sözler olmasa gerek. Kimse fark etmedi, gazetelere, televizyonlara da yansımadı ama, aslında Sayın Demirel en ilginç ve gerçekten akılda tutulacak sözleri geçen 25 Mart günü etmişti.
Bakın, ‘‘Dünya Su Günü’’nde yaptığı o konuşmada, Türkiye topraklarının metrekareye yılda ortalama 642 milimetre su aldığını söyledikten sonra neler demiş: ‘‘Bu 642 milimetre yağmurun denizlere akıp gittiği hepimizce biliniyor. Akıp giderken rahat rahat akıp gitmediği de. Bazen kuraklık suretiyle zarar vererek, bazen de heyelan, seylap, taşkın suretiyle zarar vererek gittiğini biliyoruz. Bir genel ibare vardır, ben de ona katılırım: Bir nehir yatağına girmişseniz, o bir gün gelip ‘bu yatak benimdi' diye sizi zorlayacaktır. Yani, nehir yatakları nehirlere aittir. O yatakların içerisine girilirse, sizi kendi mülkünden çıkarma gibi bir vaziyet takınır sular. Ondan sonra siz ‘su bastı' diye bağrışırsınız. Su basacak; evvela sen suyu basmışsın. Bunları geçen elli senede çok gördük, girmeyin şu nehir yataklarına.’’
Demirel, aynı konuşmada şöyle söylüyor: ‘‘Sonra hidrolikle uğraşanların bildiği bir şey vardır; nehirlerin hem hafızası vardır, hem de nehirler kiralarını mutlaka toplarlar. Yani, siz o yatağa girmişseniz, orada muayyen bir zaman oturursunuz. Kira? Kira vermiyorsunuz. Ama, bir gün gelir sahibi, ki o, nehrin kendisidir, hiç ummadığınız bir gün gelir, o kirayı sizden alır, yani evinizi, yerinizi perişan eder. İşte o da onun kira tahsil şeklidir.’’
Demek ki, her şeyden önce sormak gerekir: Bu gibi taşkınlarda suların basıp yıktıkları, silip süpürdükleri akla, mantığa ve hesaba göre orada bulunması gerekenler midir? Yoksa, yatağa girilmiştir de, şimdi kira mı ödenmektedir?
Çoğu zaman, sel bölgeleri gezildiğinde görülür ki, sağduyunun emrettiği yerlerden aşağılara inilmiş, suya yakın olmak uğruna felakete yaklaşılmıştır.
Afet öncesinde öğrenilmesi gereken birinci ders budur.
İkinci ders, Anadolu deli sularını düzenleme işinin henüz bitmediğini, hidrolik enerjinin de ötesinde bu bakımdan daha yapılacak çok şey bulunduğunu akıldan çıkarmamayı gerektirir. Son selin nedenleri arasında, baraj kapaklarının açılmasından söz ediliyor. Ya, Hasan Uğurlu ve Suat Uğurlu barajları olmasaydı? Sorun, zorunlu kalındığı için kapakların açılması değil, belki de büyük barajların dolmasını yavaşlatacak Kelkit, Tuzanlı ve Çekerek gibi akarsularda gerekli regülatör, gölet ve ufak baraj dizilerinin henüz yapılmamış olmasıdır.
Küçük kiralar vaktinde ve akıllıca ödenmezse, sıra büyük kiraların acılı tahsiline geliyor.
Paylaş