Paylaş
KÖŞE yazarlarına en sık sorulan, ‘‘Nasıl konu buluyorsunuz, her gün yazılacak?’’ sorusudur. Oysa, asıl sorulması gereken soru, ‘‘Yazılacak bunca konu arasında nasıl sadece birini seçip yazabiliyorsunuz?’’dur.
Dokunmayı, dikkatlere getirmeyi, kamuyu uyarmayı gerektiren o kadar çok konu var ki, o yüzden, iç karartmaksızın güzel şeyler yazmak ve romantik satırlar döktürmek gibi zevklerden bile uzak kalır insan.
Elbet, eleştirilecek konuların hepsini her gün alt alta sıralamak ve ‘‘Bugünlük bunlar var’’ demek de mümkündür. Ama, tek konuyu geliştirip çeşitli boyutlarıyla işlemenin ve bütünlükle ortaya koymanın ayrı bir üstünlüğü vardır. ‘‘Kompozisyon’’ denen ve yazarı besteciye yaklaştıran, budur.
Ancak, bazı günler olur, köşenin dağarcığı öylesine dolar ve konuların ivediliği öylesine bastırır ki, o zevki bir yana bırakıp kısa da olsa, hepsine teker teker dokunmadan edemezsiniz. Çünkü, devletin tepelerindeki yanlışlar yüzünden ülkeniz kötü bir yöne sürüklenmektedir. Sessiz kalamazsınız.
Bugün, o günlerden biri.
Katılım Ortaklığı belgesine ilişkin Yunan isteklerini etkisiz kılmak için Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz kasım ayı başında Atina'ya gidecekmiş.
Yanlış.
Simitis'in Ecevit'e davranışı ve dokuz işbirliği anlaşmasının Yunan Parlamentosu'nca donduruluşu göstermedi mi ki, Atina şu sırada üstüne gidildikçe nazlanacak, Avrupa kartını sonuna kadar kullanacak, geri adım atsa bile karşılığında ağır bedel isteyecektir.
Yılmaz, yerinde oturup sigarasını tüttürse, daha iyi sonuç alabilir.
Tutukevi olaylarının telaşlandırdığı politikacılar ‘‘Affın eli kulağında’’ demeye başladılar.
Yanlış.
Af sözü, enine boyuna düşünülmeden, özünde anlaşılsa da ayrıntısında ortaklarca tam anlaşmaya varılmadan rastgele edilecek bir söz değil. Karşılanmayan beklentilerin tepkisi zor önlenir. DSP'li bir hatun vaktiyle öyle bir söz etti; atılan taşın kuyulardaki yankısı hálá dinmiyor.
Susulsa ve ciddi çalışma yapılıp ondan sonra ortalığa çıkılsa daha iyi olur.
Anayasa Mahkemesi, Vakıflar Bankası'nın vakıf kavramına karşı günah işlercesine özelleştirilmesi ve yüzer-gezer santralların ihaleye çıkılmadan, Hazine'yle DPT'nin izni alınmadan ‘‘haddi layık fiyattan’’ kiralanması gibi konularda kanun hükmünde kararnameleri yürürlüğü durdurmaksızın iptal ediyor.
Yanlış.
‘‘Önce şekil, sonra esas’’ kuralını her durum için mutlak biçimde uygulamak ters sonuçlar da verebilir. Çoğu zaman, şekil ihlali esastaki hukuksuzluğun habercisidir. Esas hukuka aykırı veya en azından tartışmalı ise, Mahkeme'nin, yeni kural için süre vermek yerine, kendi içtihadıyla yarattığı ‘‘yürürlüğü durdurma’’ yolunu seçmelidir.
Yoksa, atı alan Üsküdar'ı geçer ve yargıçlar da terkisine binmiş görünür.
Paylaş