Paylaş
Bir ülke insanlarının, dış tehditleri doğru değerlendirmek koşuluyla ve ulusal ekonomiyi düşünerek, silahlanmaya ayrılan para konusunu aralarında tartışmaları başka şeydir, dıştakilerin bu işe burunlarını sokarak ve kendi açılarından gerekçeler bularak, o harcamaları eleştirmeleri başka şey.
Türkiye uzun bayramda kurban derdindeyken Alman Yeşilleri'nin Leopard tankı satışında koalisyon bozma sınırına kadar gelmiş olmaları ilginçtir.
İlginç, fakat şaşırtıcı değil. Çünkü Yeşiller, eskiden beri, Almanya'nın kime olursa olsun silah satmasına karşıdırlar.
İlginç olan, böyle bir genel gerekçe dışında, bu vesileyle Türk-Yunan ilişkileri konusunda söylenenlerdir. Yeşil milletvekillerinden Cem Özdemir, Almanya'nın hem Yunanistan'a hem de Türkiye'ye silah satmasını eleştirerek, ‘‘Komşu olan ve birbiriyle sorunlarını henüz çözememiş bu iki ülkeye silah satmanın doğru olmadığına inanıyorum’’ demiş.
Doğru da, biraz eksik.
Alman Yeşilleri, ciddi ve haksever insanlardır. Sorunların özünü tam sezmeden eksik sonuçlara varmamaları için onlara yardımcı olmak gerek.
Silahlanma konusunda Yunanistan'la Türkiye'ye aynı gözle bakma yanlışından başlayarak.
Çünkü Alman Yeşilleri ‘‘İkisine de satılmasın’’ derken, başka ülkelerde ‘‘Satılacak veya verilecekse, hiç değilse eşit ya da eşite yakın ölçüde olsun da barışçı bir denge kurulsun’’ diyenler var. Örneğin, Amerika, uzun süre, ‘‘10'a 7’’ formülünü benimseyerek Türkiye'ye örneğin 10 küçük savaş gemisi vermişse, Yunanistan'a da 7 verdi durdu. Küçük çapta da olsa, Soğuk Savaş döneminin ‘‘dehşet dengesine dayalı barış’’ düşüncesini anımsatan ve böyle bir eşitlikten medet uman bir yaklaşım bu.
Oysa, Yunanistan'ın dış tehdit değerlendirmesiyle Türkiye'ninki hiçbir zaman eşit veya birbirine yakın olmamıştır. Şimdi de Atina'nın tek derdi, Ege ve Kıbrıs, dolayısıyla Türkiye'yledir; Ankara'nınki ise bu iki konu dışında, çevresindeki bir sürü ülkeyi ve onlardan kendi içine uzanan tehditleri kapsar.
Ama, işin bu yönleri bir yana, sadece Yunanistan ve Kıbrıs'la ilişkili olarak da başkalarının kolayca içine düştükleri bir temel yanlış vardır. Bilmezler ki, eğer dünyanın bu köşesinde, özellikle Ege'de ve hele Kıbrıs'ta, gerginliklere karşın yine de uzun sürmüş bir barış yaşanmışsa, bunun temel nedeni, iki ülke arasında kuvvet eşitliği değil, tam tersine Türkiye lehine açık bir kuvvet üstünlüğüdür.
Çelişkili, ama gerçekçi bir anlatımla, barış Türkiye'nin bu üstünlüğü sürdükçe vardır. Üstünlüğü sona erdirmeye ve eşitlik kurmaya yönelik her davranış, geçmişte çeşitli örneklerle görüldüğü gibi, Atina'yı tehlikeli maceralara cesaretlendirmek ve barışın bozulmasına katkıda bulunmak demektir.
Belki içteki ve dıştaki ucuz barışçıları kızdırabilir ama, ne yazık ki acı ve pahalı gerçek budur.
Paylaş