Paylaş
Gazete yazarlığının usandırıcı yönlerinden biri, dünyanın en aşikár doğrularını bile zaman zaman tekrarlamak zorunda kalmaktır.
Demiryolu taşımacılığının önemini vurgulamak gibi.
İşin tuhafı, okuyucunun büyük bölümü de aynı düşüncededir. Karayolu kazalarının ya da zahmetli yolculukların ardından gelen mektuplar hep bunu gösterir. Vatandaşlar arasındaki sohbetlerde de aynı şeye tanık olursunuz.
Devlet Demiryolları'nın şimdiki durumu arada sırada eleştirilse de, demiryolu taşımacılığının bırakılması gerektiğini söyleyen çok az vatandaş vardır. Tam tersine, birazcık ‘‘Avrupa görmüş’’ her Türk oralardaki trenlerin rahatlığını, hızını, ucuzluğunu anlatır.
Gerçi Türkiye'nin siyaset sahnesinden ‘‘demiryolu, komünistliktir’’ diyebilen bir Özal da geçmiştir. Ama, genellikle siyasal kadrolar demiryolculuğa açıkça cephe almaktan kaçınırlar. Hatta, 1975'te Ankara-İstanbul hızlı demiryolu hattının yapımını başlatan, 1980 sonrasının otoyol hevesiyle bundan vazgeçilmesi üzerine köpüren bir Demirel de vardır: ‘‘Bu demiryolunu bırakmak geri zekálılıktır. Eğer Ankara-İstanbul demiryolu rantabl değilse, dünyadaki bütün demiryollarını sökmek lazımdır. Ankara-İstanbul demiryolunun durdurulmasının günahını durduranlar nasıl ödeyecek, bilemiyorum. Ben bunun kavgasını açık seçik yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Ve bu demiryolunu bırakmak geri zekálılıktır diyorum. Yanarım bu demiryolunun yapılmayışına. Şimdiye kadar yapılıp bitmişti bile.’’
Dün, Cumhuriyet Treni'nin dönüş töreninde, Cumhurbaşkanı Demirel Ankara Garı'ndaydı. Başbakan Ecevit'le birlikte. Hatta, Sayın Başbakan, Mustafa Kemal'in ilk karargáhını istasyonda kurmasına kadar inen ve demiryolunun geleceğine uzanan coşkulu bir konuşma da yaptı. ‘‘Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan!’’ edebiyatının ötesine geçen, dolgun içerikli bir konuşmaydı bu.
Ama, sonra?
Sonra herkes, demiryolları devede kulak kalmış bir cumhuriyetin azametli yönetim masalarına dönmüştür herhalde.
O cumhuriyet ki, sınırlı olanaklarıyla, Sıvas-Erzurum arasının çok çetin coğrafyasında uzanan 690 kilometrelik bir hattı dört yılda bitirmeyi başarmıştı. Şimdi ise, Nizip-Şanlıurfa arasından başka, yapılmakta olan bellibaşlı bir hat biliyor musunuz? Trabzon ve Antalya hálá demiryolsuzdur ve paralar anlamsız bir sahil yolu tutkusuyla Karadeniz'in dalgalarına dökülmektedir.
Hilmi Çamurdan adlı genç, 1997 sonbaharında, ‘‘Mutluyum, demiryolcuyum!’’ diyerek Edirne'den Adana'ya kadar 2.000 kilometrelik yolu raylar boyunca yürümüştü. Şimdi, aynı başlığı taşıyan kitabını yayınlamak üzere.
Törenlerdeki güzel sözler ondaki coşkununn binde biriyle birleşebilse, bugünün dar ekonomisinde bile demiryollarına yatırılabilecek para bulunur.
Ama, öyle anlaşılıyor ki, bazı rüfailer ta Atlantik ötelerinden bu işlere karışıp Türklerin parasını yola, petrole ve lastiğe akıtmanın peşindedirler.
Paylaş