Paylaş
TÜRKİYE çalışanları, işçisi ve memuruyla, yasaları fazla zorlamaktan kaçınarak tek günlük ‘‘iş bırakma’’ eylemindeler. Uygulanan ekonomik politikalar ve emeğiyle geçinenlerin çektiği sıkıntılar, dünyanın başka bir köşesinde olsa, yer yerinden oynar, toplum ayağa kalkar, her şey felç olurdu. Türkiye, yine de, böylesine özverili, sabırlı ve ölçülü bir emekçi nüfusa sahip olduğu için şanslı sayılmalıdır.
Başka amaç uğruna değil, sırf ses duyurmak için bugün iş bırakanlar, yılın öbür günleri ev geçindirme ve çocuk okutma dertlerini unutarak işlerine sarılanlardır. Yeraltında, dağ başlarında çalışarak, daire köşelerinde dirsek çürüterek, tıka basa dolu sınıflarda yeni cumhuriyet kuşakları yetiştirerek.
İnançları ve özverileriyle Kemalist cumhuriyete sahip çıkanlar da onlar.
* * *
Önümüzdeki hafta başı, bu insanların bir bölümünü yetiştiren bir kurum, Ankara Üniversitesi'nin Siyasal Bilgiler Fakültesi, ‘‘Mekteb-i Mülkiye’’ olarak kuruluşunun 141. yılını kutlayacak.
Devlete sahip çıkmanın, ulusun bağımsızlığına, halkın mutluluğuna, kamunun malına sahip çıkmak demek olduğunu öğreten bir eğitim yaklaşımı, engellere, baskılara ve caydırıcı yaklaşımlara karşın bugün hálá etkisini sürdürüyorsa ve sistemdeki pisliği ayıklamaya çalışan temiz eller hálá varsa, bilmek gerekir ki, bütün bunlar büyük ölçüde o kurumdaki bir avuç öğreticinin özverisiyle olabiliyor. İş bırakma kervanında seslerine asıl kulak verilmesi gerekenler de onlar. Ülkelerin nereye sürüklendiğine, bugünkü gidişlerin nelere gebe olduğuna en doğru tanıyı koyabilecek olan yerler, gençlerin ülkeyi sahiplenmek üzere yetiştirildiği yerlerdir. Gelecek, onlardan sorulur.
* * *
Geleceğine ilişkin olarak yüreklerin titrediği böyle günlerde yöneticilerden gelen sesler de önemlidir. Ama, ne görüyoruz? Dün, Sayın Başbakan mikrofon ve kameralar karşısında Bakanlar Kurulu'nun ekonomi kararlarıyla birlikte Dünya Bankası Başkanı'ndan gelen bir mektubu açıklıyor.
Ama ne mektup? Osmanlı'nın en batık, perişan ve ‘‘zelil’’ döneminlerinde bile ne Osmanlı Bankası'nın ecnebi müdürü, ne de Düyun-u Umumiye yöneticileri böylesine küstah ve emirlerine uyulacağından böylesine emin olabilmişlerdi.
Banka Başkanı Mister Wolfensohn, ‘‘Türk Telekom'a bulunacak stratejik ortak için belirli işletme hakları dahil çekici ihale koşullarını hafta sonuna kadar ilan edin’’ diyor ve hemen, hafta sonu bile beklenmeksizin, Başbakan'dan açıklama: Telekom hisselerinin yüzde 33.5'i satılacak ve alana kurumun ‘‘icra komitesi’’nde çoğunluk hakkı tanınacak!
Karar yargıda iptal edilmeye mahkûmmuş, ne gam. Önemli olan, dış kaynaklı olduğu çeviri kokulu ‘‘icra komitesi’’ sözüyle de anlaşılan ültimatoma uyulmasıdır. Bu ne biçim yönetimdir ki, bir Allah'ın kulu çıkıp da ‘‘Efendiler, Anayasa Mahkemesi'nin kararları gereği yüzde 51'i devlete ait olan bir kamu şirketinde yüzde 33.5'lik hisseye yönetim hakkı teslim edilemez’’ diyemiyor?
Yoksa, Osmanlı'nın mütareke döneminden bile kötü biçimde teslim olduk da haberimiz mi yok?
Paylaş