Paylaş
Hiç olmazsa bu gece ve yalnız bu gece, kimse için şairin dediği olmamalı. Yani, ‘‘Uyudun uyanmadın’’ yerine, ‘‘Uyudun uyandın, bir de baktın ki üçüncü binyıla gözünü açmışsın!’’ denebilmeli herkese.
Ne demekse bu.
Aslında hiçbir şey demek olmadığını, olmayacağını bile bile, yıllardır hep yarın sabahı beklemedik mi?
Oysa, yarın sabah gökyüzü aynı gökyüzü, bulutlar, ağaçlar, kuşlar, damlar, çamurlar, her şey, her şey aynı olacak. Zaten birileri başka türlü takvim yapmış ya da benimsemiş olsaydı, ikinci binyıldan üçüncüye geçiş, yarın sabahtan başka bir sabahta da olabilirdi. Aslında, kaçıncı binyılın neresinde olduğumuzu tam olarak bilebiliyor muyuz? Bırakın tarihin nerede nasıl başladığını, insanlığın başlangıcı konusunda bile birbirimizi yemekteyiz: Darwin'cilerle İlahi Yaradılış yandaşlarının kavgası hálá sürüyor.
* * *
Ama böyle bir gün, ukalalığın ve kendilerini mutlu ya da mutsuz etmek için insanlarca yaratılan yapay zaman ölçülerini altüst etmenin günü değildir.
Hele, ‘‘Beşerin köhne sergüzeştinden bize efsaneler terennüm eden’’ tarihi sorgulamanın günü hiç değil. Madem ki, yıllardır 2000'in gelmesini bekledik, görelim bakalım nasıl geliyormuş?
Tabii, nasıl geldiği, asıl yarın sabah değil de, pazartesi sabahı kös kös işe giderken, işbaşı yaparken, sınava girerken, renkli gazetelerin üçüncü sayfalarındaki cinayetleri, soygunları okurken, çığırtkan ekranların iç bayıltıcı haberlerine bakarken belli olacak.
Hiçbir şeyin, bıçakla kesilircesine bitip yeni başlangıçlara dönüşmediğini, kökleri yaşananların kesinliğinde ve uzantıları geleceğin belirsizliğinde olan bir süreci görmek, bilmek ve onun bilincinde olmak.
Yani, o bilginin içinde kendi yerini, konumunu, sorumluluğunu bilmek, sonsuzluğun içinde sonlu yaşamların anlamını orada aramak.
* * *
Geride kalan binyılın son yüzyıldaki son yılını afetlerle, felaketlerle, sıkıntılarla yaşamış bir ülkede geleceğe umutla bakabilmek için toplu teselliler aranıyorsa, onlar da eksik değildir.
Helsinki'deki adaylık kararıyla, binyılın sonunda da olsa ‘‘Avrupalılığı nihayet yakaladığımız’’ söylenecek. Geçen yüzyılın ortasındaki ‘‘Paris Kongresi'nden beri bu kaçıncı yakalayış?’’ diye sormazsanız, büyük tesellidir.
‘‘Nihayet istikrarlı, uyumlu bir yönetime kavuştuk’’ denecek. ‘‘Neyin istikrarı? Karanlık paylaşımların, durgunluğun, teslimiyetçiliğin istikrarı mı? Karşılıklı göz yumuşların, ses çıkarmayışların, yanlışlara razı oluşların uyumu mu?’’ diye sorulmazsa, elbet o da bir tesellidir.
Belki de bütün bunlara inanıp yeniden güç bulabilmek için, bu gece, önceki yılbaşı gecelerinden çok daha fazla kendinden geçme gecesidir.
Sırttaki ağır yüklerle koca binyılın eşiğinden başka türlü geçilmez.
Paylaş