TÜRKİYE'nin ‘‘çelişkiler ülkesi’’ olduğu bilinirdi de, çelişkilerin bu boyutlara varacağı düşünülemezdi.
Karakollarını uyuşturucu satış merkezine dönüştüren komiserler ve onları suçüstü yakalayan polisler...
Aklanan, affedilen, salıverilen işkenceciler ve ‘‘işkenceleri anlatanların adlarını savcılığa vermeyerek işkencecileri koruduğu için’’ hakkında fezleke düzenlenen milletvekili...
Ölmüş amcaoğlunun kimliğiyle felsefe öğretmenliği yapan ortaokul mezununu, üstüne üstlük ‘‘Adalet Partisi senatörlüğü yapmıştır’’ yazılı TBMM antetli káğıt getirdiği için başkente Milli Eğitim Müdür Yardımcısı yapan bir parti...
Nihayet, Türkiye Cumhuriyeti'ne cumhurbaşkanı olmuş kişinin soyadını taşıyan tutuklu ailesince Amerikan Başkonsolosluğu'na yazılmış ‘‘Vatandaşınızız; bize sahip çıkın’’ diyen bir mektup...
Her gün büyük gazetelerin birinci ve üçüncü sayfalarına bakarak çelişkiler listesini daha da uzatabilirsiniz.
Liste, ülkeyi yönlendiren, hatta yöneten yerlere dek uzayacaktır.
Döviz kurunu ‘‘çıpa’’ya bağlayan Cottarelli kadar çıpadan çözüp ‘‘dalga’’ya bırakan Fischer'in de dümen suyunda yüzmekten hoşlanan bir medya...
Kamunun olanaklarıyla özel kesimin enerjisini bir araya getirip bundan ulusal üretim sinerjisi yaratmak yerine, ‘‘Buğday üretmek pahalı, şekerpancarı işlemek sakıncalı, hayvancılık yapmak hatalı, tütün ekmek yasak’’ diyen ve kur, faiz, borsa endeksi gibi paracı oyunlarla oyalanıp madenciliği ve sanayii teşvikten uzak duran yabancı akıl hocalarına esir düşmüş bir iktidar...
‘‘Sabırla koruğun helva, dut yaprağının atlas olacağına’’ inandırıldığı için Hazret-i Eyüp sabrıyla ‘‘ya sabır’’ çeke çeke gerçekten sabır taşına dönüşmüş bir halk...
Zillet tablosunu içine sindirebildiği için kendisi patlamayınca, asıl büyük patlamaların uzun sabırlardan sonra geldiğini unutarak ‘‘Türk halkı da patlamaz’’ diyen bir başbakan...
Bütün bunlar yan yana gelince, şifasız kalan bir ülke.
Bereket, aynı ülke yüreklere su serpen bir ‘‘Şifo Mehmet’’ çıkarabiliyor: Siyah-beyaz formayla on üç yıl top koşturan Mehmet, bir buçuk trilyon tutacağı hesaplanan jübile gelirinin hepsini ‘‘bir milyon çocuğa eğitim kampanyası’’na bağışladı. Önümüzdeki cumartesi İnönü Stadı'nda son kez sahaya çıkışının ardından İngiltere'de teknik direktörlük öğrenecek.
Bilen bilir: Beşiktaş'ın en büyük talihsizliği, Sanlı'nın gidişinden sonra uzun süre ‘‘oyunu oyun içinde yönlendirecek’’ bir kaptanın yokluğu oldu. Şifo, yalnız toptaki ustalığı ve hücum hazırlamadaki çabasıyla değil, hem aklı, hem de efendiliğiyle bu eksikliği büyük ölçüde gideren insandı.
Teknik direktörlüğün mayasında da zaten bunlar yok mu?
Çelişkiler ortasında çaresiz kalmış ve yön duygusunu yitirmiş bir ülkeyi içten yönetmek şöyle dursun, dışta kurulmuş oyunlara bile kolayca kapılan politikacı esnafının Mehmet'teki üslup ve kişilik örneğinden öğreneceği çok şey olmalıdır herhalde.