Paylaş
BİR konuyu kılı kırk yararcasına derinliğine düşünmekten hoşlananlar pek sevmez ama, ‘‘şema’’ denen anlatım yolu hiç olmazsa sorunların özünü ve kaba çizgilerini göstermek bakımından yararlıdır.
Şimdi, Avrupa Birliği'yle ilişkiler konusunda ‘‘büyük zafer’’ diye sunulan kararın ardından etraf tozduman olduğuna göre, olupbitenleri şematik biçimde ortaya koymak ve sonra da bunun üzerine derin derin düşünmek fena olmaz.
* * *
Ne olmuştur?
AB Komisyonu'ndan çıkan 8 Kasım kararı üzerine Türkiye'nin tepkisi belli olunca, AB ve özellikle dönem başkanlığı yapan Fransa kolları sıvayıp görünüşü kurtarmanın, Yunanistan'ı kırmadan Türkiye'yi memnun etmenin yollarını aradılar.
Ankara'da memnun edilmeye teşne çok kişi olduğu için, bu pek de zor bir iş olmadı.
Yapılan şu: İlk metinde 2001 yılına kadar karşılanması zorunlu ‘‘kısa vadeli siyasal kriterler’’ arasında bulunan ve ‘‘Kıbrıs sorununu bir an önce Denktaş'a çözdürün’’ anlamına gelen son paragraf bölümün başına alınmış ve hepsine birden ‘‘Güçlendirilmiş siyasal diyalog ve siyasal kriterler’’ diye yeni bir başlık konmuştur.
Şimdi, sormaz mısınız: ‘‘Değişen nedir?’’
Kriterse, yine kriter. Yani, siyasal diyalog çerçevesinde de olsa, sonucu değerlendirmede bu ölçüte uyulup uyulmadığına yine bakılacak. Kısacası, ‘‘koşul’’ demenin kibarcası.
Ayrıca, 2001 vadesinde değişiklik yok.
Tek fark şu olabilir: Konu, daha önce ‘‘Kopenhag kriterleri’’ diye adlandırılabilecek olan ve demokrasi, insan hakları falan gibi konuları kapsayan listenin en başına konmuş. Üstelik, önünde bir de ‘‘güçlendirilmiş siyasal diyalog’’ sözleri var. Diyaloğun kiminle olacağı pek belli değil; büyük olasılıkla herkes herkesle bunu konuşacak, AB de ‘‘güçlendirecek’’!
Sonra, Yunanistan'ın, 8 Kasım'da konan Kıbrıs paragrafı yetmiyormuş gibi metne eklenmesinde ısrar ettiği ‘‘Ege'yi uluslararası hukuka göre çözün’’ paragrafı, genel girişten ayrı olarak yine ‘‘Güçlendirilmiş siyasal diyalog’’ sözleri de eklenip, ‘‘Orta vadeli siyasal kriterler’’in başına konmuştur.
Başarı ve zafer çığlıklarının gerisinde yatan gerçek bu.
* * *
Peki, bütün bu olanlar ne zaman oluyor?
Yalçın Doğan'ın geçen günkü Milliyet'te belirttiği gibi, ‘‘gizli bir el’’in düğmeye basmasıyla Türkiye borsalarından ‘‘Fransız, İngiliz, Alman bankalarına ve Avrupa'daki yatırım fonlarına’’ çekilen paraların yarattığı şamatalı bir mali kriz sürerken.
Ekonomisi çökertilme tehdidi altına sokulan Türkiye, kamu bankalarının acele özelleştirilmesi ve Telekom'un yabancılara teslim edilmesinde olduğu gibi, AB'nin bu göz boyayıcı yeni formülüne de boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Ama, söyleyin allahaşkına, sevinir gözükmek ve zafer çığlıkları atmak zorunda mıdır?
Paylaş