Paylaş
Konu Serdar Turgut'un uzmanlık alanı olduğu için, derinliğine incelemeden kesin konuşmak yanlış olabilir. Ama, cuma günkü Hürriyet'te sözü edilen iddia, ciddi ve bilimsel: Brezilyalı ürolog Roberto Turillii'nin sonuçlandırdığı bir araştırmaya göre, meğer ekonomik kriz o ülkedeki erkeklerin şeylerinde iki santimlik bir kısalmaya yol açmışmış. En fazla etkilenenlerin başında işadamları, şirket yöneticileri, borsacılar ve işten çıkarılma korkusuyla titreyenler gelmekteymiş.
Brezilya'da böyle olursa, maçolukta Latin Amerika'ya taş çıkartan ülkelerde neler olacağını düşünebiliyor musunuz? Sonunda Batı dünyasıyla birlikte Türkiye'ye de bulaşabilecek bir ekonomik krize karşı ciddi önlem alma gereğini vurgulamak için bundan daha uyarıcı bir haber olamazdı.
Ünlü ‘‘Le Monde Diplomatique’’ Gazetesi'nin ekim sayısında Serge Halimi'nin ‘‘Liberal dogmaların batışı’’ başlıklı uzun bir makalesi vardı.
Yaklaşık yirmi yıldır dünyaya egemen olmuş bir düşünce tarzının artık nasıl parça parça çökmekte olduğunu ortaya koyan bir makale.
Gerçekten, Amerikan modelinden esinlenen görüşlerin 1980'lerde evrensel dogmalara dönüştürülüşündeki çarpıcılık kadar, şimdiki çorap söküğünün ülkeden ülkeye sıçrayışındaki dramatiklik de dikkat çekici: Japonya, artık yakın geçmişin sıkıntısız refah ülkesi değil; Asyalı ‘‘kaplan’’ların, yani Güney Kore, Endonezya ve Malezya'nın gayrisafi ulusal hasılaları son bir yılda yüzde 5-15 arası azalmış.
Şimdi de, Brezilya'daki şehvet körletici kısalma!
O Brezilya ki, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası uzmanlarınca söylenenleri büyük hız ve hazla sonuna kadar uygulamış, satılmadık tek kamu kuruluşu bırakmamıştı. Bugün, büyük çabalarla elde edilen özelleştirme parasının çok daha fazlası ülkeden kaçmış, yalnız bir ayda Brezilya dışına giden sermaye tutarı 25 milyar doları geçmiştir. Başkan Fernando Cardoso, liberal dogmanın amentüsünden ayrılıp yabancı sermaye giriş çıkışlarını kurallara bağlama ve kambiyo denetimi koyma peşinde.
Buna karşılık, moda rüzgârlardan fazla etkilenmeksizin ekonomik kalkınmalarını olabildiğince kendi toplumsal gereklerine uygun biçimde sağlamaya çalışan Çin ve Hindistan gibi ülkeler, yakınlarındaki çöküşten en az etkilenenler arasında. Onlar, Sovyetler'in dağılışından sonra iyice azıtan Batılı şehvete karşı kendi halklarının anasını bellettirmeyişin yolunu bulabilmiş sayılırlar.
O halde, ‘‘kalkınma ekonomisi’’ denen bilim dalına dayalı ayrı bir düşünce tarzının bulunduğu ve kapitalist ülkelerin deneyimlerini farklı koşullar ortasında tekrarlayarak bir yere varılamayacağı yeniden öğreniliyor demektir. Brezilya'daki ‘‘kısalış’’ pahasına da olsa.
Belki, dünyanın bazı köşeleri için vakit artık çok geçtir ve oraları başkalarının şehvetine özenip gençliklerindeki dinamizmi çabuk tükettikleri için, bağımsız düşünemeyişin cezalısı olarak bellerini ilelebet doğrultamayacak duruma düşmüşlerdir.
Ara sıra, özellikle kutlama törenlerinde, ‘‘Vaktiyle bir şey daha yapıp zevk duyardık, ama neydi acaba?’’ diye kendi kendilerine sormaları da bundandır herhalde.
Paylaş