Paylaş
FİDANLIK arazisinin SEKA'dan alınıp Ford'a verilişinden yalnız Mesut Yılmaz'la Yalım Erez mi sorumlu ve başkaların hiç mi suçu yok? Bütün bunlar, Meclis Genel Kurulu Yüce Divan'a sevk kararı verirse o yargılamada belli olacak. Kadrolaşmada Necati Çelik ve Karadeniz sahil yolunda Yaşar Topçu bakımından da öyle.
Ancak, soruşturma komisyonlarının kararları üzerine gösterilen siyasal tepkiler konusunda şimdiden bir çift söz söylemeden olmaz: O tepkiler ne ölçüde haklı? Daha doğrusu, bu konu siyasallaştırılabilir mi?
Dokunulmazlığın kaldırılması gibi Meclis soruşturması bakımından da Anayasa'yla ‘‘Meclis gruplarında görüşme yapılamaz ve karar alınamaz’’ hükmünün getirilmiş olması boşuna değildir. Bunlar öyle konular ki, insanların, tıpkı ‘‘vicdani kanaatlerine göre hüküm veren’’ yargıçlar gibi, yalnız vicdanlarının sesini dinleyerek oy kullanmaları gerekir.
Liderlerinin emirlerini ve grup çoğunluklarının sesini dinleyerek değil.
Siyasal konularda kendi sigorta tellerinin inceliğine ya da kalınlığına göre türlü uzlaşmalara ve ödünlere katlanmak zorunda kalan milletvekillerinin tek lüksü budur. Hatta, ‘‘vicdani’’ konular listesini geniş tutup parti disiplini kurallarına çok daha başka istisnalar getiren bazı sistemler de vardır. Örneğin, İngiliz Avam Kamarası'nda ölüm cezasının sürdürülmesi ya da kaldırılması konusundaki oylamalar hep böyle bir serbestlik içinde yapılmıştır.
Konunun koalisyon dayanışması gerekçesiyle bir uyum sorununa dönüştürülmesi ise, büyük bir yanlıştan öteye, Anayasa kurallarını zorlayan bir davranış olarak, suç işlemenin sınırlarında gezinmek demektir.
Anayasa'nın gizli oylama istediği konularda, parti disiplini yoluyla milletvekillerini açık oy vermeye zorlamak gibi.
Peki, son tartışma niçin çıktı?
Çünkü, yakın geçmiş soruşturma komisyonu oylamalarının parti oyunlarına dayandırıldığı ya da uyum uğruna milletvekillerinin belli yönde oy kullanmaya zorlandığı sayısız örnekle doludur. Şimdi, kimse bir soruşturma komisyonundaki MHP'li üyelerin, sanki böyle bir şey olamazmış gibi, yalnız vicdanlarının sesini dinleyerek davrandıklarına inanmak istemiyor. Hatta, Mustafa Balbay, MHP'nin ‘‘Yılmaz'ı yıpratacak ve elini kolunu sallaya sallaya hükümete giremeyeceği mesajı verecek’’ bir oyun peşinde olabileceğini yazmakta.
Uyum bilmemesi gereken vicdanın, oyun bilmesi olacak iş midir?
Yoksa, cumhuriyetin gözbebeği KİT'ler yok pahasına elden çıkarılır ve hatta sadece arsaları için satılırken, tersaneler işçilerin feryatlarına ve denizciliğin beklentilerine aldırış etmeden insafsızca kapatılırken birazcık bile titreme geçirmemiş olan vicdanlar, şimdi, uyum ve oyun sarkacında bir uçtan bir uca bilinçsizce sallanıp durmakta mıdırlar?
Paylaş