Paylaş
ŞİMDİ yavaş yavaş değişiyor olsa da, ulusal davranışlarımızdandır: Sağlığımıza özen göstermeyi, önlemleri almayı ihmal ederiz ve tehlikeli belirti ya da ağır rahatsızlık olmadıkça doktora gitmeyiz.
Ama, sonuçta gideriz.
Gidince de hastanelerin ve doktorların iyi ve donanımlı olmalarını isteriz. Elbette bu ortak isteğin karşılanması, kamu kaynaklarının bolluğuna ve ayrıca da, tıbbın gitgide ticarileştiği bir ‘‘sosyal’’ devlet için ne yazık ki, sizin parasal gücünüze bağlıdır.
Her şeyden çok da doktorlarımızın niteliğine.
Özellikle uzmanların uzmanlığına.
Zor bir öğrenim süreci olan tıp öğreniminin uzmanlık aşaması, hem süre, hem de ağırlık açısından en çetin aşamadır. Girişten başlayarak.
Uzmanlık, usta-çırak ilişkisiyle, ‘‘eğitim hastaneleri’’ denen yerlerde edinilir. Bunlar, başta üniversitelerin tıp fakülteleri olmak üzere, Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu'nun ‘‘eğitim hastanesi’’ saydığı yerlerdir. Ayrıca, bakanlık, çoğu vakıf üniversitelerine bağlı bazı özel sağlık kuruluşlarını da eğitim hastanesi olarak kabul ve ilan edebilir. Eğitim hastanelerindeki şef ve şef yardımcısı kadroları, rastgele doldurulabilecek kadrolar sayılamaz; çünkü, hekimlerin yetiştirilmesinde asıl sorumluluğu o kadrolara atananlar yüklenecektir. Böyle olduğu içindir ki, yakın zamana gelinceye kadar, eğitim hastanelerinin şef ve şef yardımcısı atamaları, ancak belirli sınavların sonuçlarına göre yapılmaktaydı: ÖSYM'nin sorumluluğunda yabancı dil sınavı, merkezi bilim sınavı, yayın değerlendirme ve jüri.
Sınav, tıp doçenti ya da profesörü olan adaylar için gereksiz sayılıp kaldırıldı. Doğruydu; ama, olmayanlar için? Onlar bakımından yabancı dil sınavını ÖSYM'den alıp bakanlığa vermek, merkezi bilim sınavı jürilerini ad çekme yerine Sağlık Bakanlığı'nca atamak gibi geri adımlar, yakınmalara bakarsanız, keyfilik, kayırma ve haksızlık kapılarını açmışa benzer.
Ama, bu noktada, yalnız hekimleri değil, ülkenin hukuk sistemini ilgilendiren bir başka durum ortaya çıkıyor.
Konu şu: Türk Tabipler Birliği ve Ankara Tabip Odası, Tababet Uzmanlık Yönetmeliği'nde yapılan değişikliği Danıştay'da dava etmiş ve bakanlıkça yapılacak yabancı dil sınavına karşı yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Bakanlık ise, kararda belirtildiği gibi ‘‘sınav kademelerinden ilkini oluşturan yabancı dil sınavının hukuka aykırılığının saptanması karşısında, sonraki evrelere ilişkin sınavların da yapılmasına hukuken olanak bulunmadığı’’ halde, kararı dinlemeyip süreci uygulamakta devam etmekteymiş.
Olacak şey mi? Her şeyin sağlık için ve sağlıklı yapılması gereken bir yerde, hukuken sağlıksız işlemlerle işbaşına gelenlerin yetiştirecekleri uzmanlardan sağlıklı sonuçlar alınır mı?
Yoksa bu durum, daha da sağlıksız bir kadrolaşma çabasının belirtisi midir?
Paylaş