Paylaş
HER şey anlaşılabilir de, şu sabırsızlığı anlamak zordur.
Mumcu'nun ne kadar sevildiği, onun gibi insanlara ne kadar özlem duyulduğu, katillerinin bulunması için yıllardır süren nasıl bir beklentinin bulunduğu hep biliniyor. Düğümün çözülmesiyle bütün bir faili meçhuller bilmecesinin açıklığa kavuşacağına olan inanç da yaygın. Bunlar belliyken, böyle bir konuyu tam aydınlığa kavuşturmadan insanları yarım yamalak bilgilerle ve hele kuşku yaratıcı belirsizliklerle meşgul etmenin álemi var mıydı?
Çok önemli ipuçları elde etmenin, hatta sağlam deliller bulmanın hem haber alma ve güvenlik birimlerinde, hem de siyasal mercilerde büyük sevinç yaratması normaldir. Ama, hem haber alma ve güvenlik işlerinde, hem de siyasette konuları kotarmak, dörtbaşı mamur duruma getirmek ve ondan sonra kamuoyunun karşısına çıkmak temel kural değil midir? Kamu hizmeti ve devlet adamlığı biraz daha sabır, soğukkanlılık, temkin ve sorumluluk gerektirmez mi?
Soruşturma konusu olan olay, bütün boyutlarıyla önemli ve ciddi bir olaydır. Kuşkuları ve duraksamaları giderecek biçimde tamamlanmadan dışa çıtlatılmış olması, olayın bütün önemini ve ciddiliğini azaltmış oluyor.
Hele, bir yandan yayın yasağı koymak, bir yandan da cümle kırıntılarıyla, içeriği belirsiz, ama beklentisi yüksek sözlerle, bazen de anlamlı susuşlar ve bakışlarla haber sızdırır gibi yapmak, medyanın merakını iyice kamçılamış ve sonuçta bugünkü tablo ortaya çıkmıştır: Güya açıklamalarda bulunmak üzere basın toplantısı yapan, fakat dişe dokunur hiçbir şey söylemeyen bir Başbakan'la susan bir İçişleri Bakanı, doğrulanmamış haberleri büyük velveleyle yazmak ya da yaymak sorunda kalan bir medya ve şaşkın bir halk.
Ciddiyetsizlik ayyuka çıkmıştır.
Resmi ağızlar sustukça ya da İran bağlantısı konusunda kopuk kopuk bir şeyler söylendikçe, gazetelerle televizyonlar iyice coşmakta, devletin dış görüntüsünü zedeleyen bir sorumsuzluk havası her yerde esmeye başlamaktadır.
Niçin böyle oluyor?
Anahtar, galiba Sayın Başbakan'ın dünkü sözde basın toplantısında söylediği şu sözlerde saklı: ‘‘Vatandaşın devlete güveni artmıştır.’’
Öyle anlaşılıyor ki, cumhurbaşkanlığı konusunda iyice bocalamış olan hükümete ve başındaki kişiye vatandaşın güveni sarsıldıkça, o ‘‘lider’’de de devlete olan güveni artmış gösterip bundan hükümete pay çıkarma gereksinimi artmaktadır. Sayın Ecevit, Öcalan konusunda olduğu gibi bu konuda da, aslında gurur payı kendisine ait olmayan bir olayı yakalayıp bunu kendi imgesi ve saygınlığı bakımından kullanmak için deneyimli devlet adamlarına hiç yakışmayacak bir sabırsızlığa kapılmışa benziyor.
Kendisine yakıştırılan sıfatları son yıllarda, özellikle son aylarda birer birer yıkmış, hepsinin tersine bir görüntü yaratmıştır. Şimdi, sıranın devlet adamlığı sıfatının yıkılmasına gelmiş olması gerçekten hüzün vericidir.
Paylaş