Paylaş
BARÇIN Yinanç'ın bildirdiğine göre, Avrupa Birliği'ne uyum sürecini belirleyecek olan ‘‘Katılım Ortaklığı Belgesi’’nde, Anayasa düzeni bakımından istenenler arasında ‘‘Milli Güvenlik Kurulu'nun rolünü, tavsiye organı olma işlevini güçlendirecek şekilde gözden geçirmek’’ de varmış.
MGK'nın sistem içindeki rolünü, daha doğrusu bu rolün kazandığı ağırlığı Batılı ülkelerin pek sevmedikleri eskiden beri biliniyordu. AB'nin ileri sürdüğü koşul, artık somutlaşan bir isteği gösteriyor. Söylenen, özde şu: Sistemde askerin rolünü azaltın; Türkiye'nin yazgısını siyasiler belirlesin.
Böyle olunca, Türkiye'deki asker-sivil ilişkilerinin elifbası konusunda AB'ye ve genellikle bütün Batı'ya kısa bir ders vermek gerekiyor demektir.
‘‘Batı'ya’’; çünkü bağımsızlık savaşlarıyla kurulmuş Üçüncü Dünya ülkelerinde böyle bir derse pek gerek olmayabilir.
Elifbanın A'sı: Osmanlı toplumunun çağdaşlaşmasında ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında askerin Batı'da eşine rastlanmayan özel bir yeri vardır. Cumhuriyet, başkomutanından Ankara Talimgáhı'nda kısa eğitim görüp Sakarya'da şehit olmaya giden mülazımına kadar, en başta ordunun eseridir.
Silahlı Kuvvetler'in onu esirgemesine karşı çıkmak, ananın, ne kadar büyümüş olursa olsun çocuğunu esirgemekten vazgeçmesini istemek olmaktadır.
Elifbanın B'si: Cumhuriyetin anayasal düzenlemeleri, bu tarihsel olguya karşın, ‘‘askeri otoritenin sivil otoriteye tabi olması’’ diye özetlenen ve genellikle evrensel kural sayılan ilkeye özde ters düşmüş sayılmaz.
1924 Anayasası'nda MGK gibi bir kurul yoktu.
1960 öncesinde ordunun partizanca sindirme girişimlerine alet edilmek istenmesi, 27 Mayıs'tan sonraki Anayasa düzenlemelerinde Silahlı Kuvvetleri siyasal sorumluluk mekanizmasının büsbütün dışına çıkaran çözümleri bile gündeme getirmiş, sonuçta Genelkurmay Başkanlığı'nın sistemdeki yeri bakımından bugünkü çözümde karar kılınmıştı. MGK ise, asker ve sivil üyelerden oluşan karma bir organ olarak, ‘‘milli güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve eşgüdümün sağlanmasında yardımcılık etmek üzere, gerekli temel görüşleri Bakanlar Kurulu'na bildirmek’’ amacıyla o zaman kurulmuştu.
1982 Anayasası, MGK'da alınan kararların ‘‘tavsiye’’ niteliğini değiştirmiş değildir. Ancak, Kurul'ca devlete, ülkeye ve topluma yönelik temel tehditler değerlendirilerek zorunlu görülen önlem kararlarının Bakanlar Kurulu'nda ‘‘öncelikle dikkate’’ alınmasını isteyen hükmün tavsiyeden öteye bir anlatım taşıdığı doğruysa da, dış ve iç tehditleri çok olan Türkiye gibi bir ülkede bu değerlendirmenin yalnız sivillere bırakılamayacağı da doğrudur.
Elifbanın C'si: Sistemde askerin etkisini azaltmaya yönelik dış ve iç istekler, çoğu zaman, ülkeye ve cumhuriyete sahip çıkışta gedik açma veya zayıf nokta bulma niyeti de taşır. 12 Mart ve 12 Eylül'de yapılan hatalar ne olursa olsun, bu ülkenin halkı, önüne serilen bütün niyetleri karşılaştırdığı zaman, yine de, dıştaki akıl hocalarından ve içteki uzantılarından çok kendi askerine güvenmeyi tercih etmektedir.
Paylaş