Paylaş
DÜNYA Bankası ile IMF denen Uluslararası Para Fonu müthiş bir ültimatom akınıyla hükümeti kuşatmış, hükümet de Cumhurbaşkanı'nı kuşatma altına almıştır. Turan Yılmaz'ın bugünkü haberinde de belirttiği gibi, Özelleştirme Bakanı, Çankaya'ya tırmanıp yapılan işlerin ne kadar hukuka uygun ve yararlı olduğunu anlatmak için dil döküyor, bir Başbakan Yardımcısı da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri'yle uzun telefon görüşmeleri yoluyla satışı bir an önce gerçekleştirmenin ‘‘önemini ve aciliyetini’’ni vurguluyor.
Öyle bir hava ki, sanki Çankaya, Türk Telekom'un bu biçimde satılmasını hemen onaylamazsa kıyamet kopacak, Türkiye batacaktır. Ülkeyi yönetenler, kendi elleriyle yarattıkları çıkmazda debelenirken Cumhurbaşkanı'nı da beceriksizliklerine ve suçlarına ortak etmenin telaşı içindeler.
Kendilerine ültimatomu verenlere dönüp ‘‘Nedir bu telaş? Bu dikta niçin? Bir ülkenin kurallarına, yöntemlerine ve kurumlar arası ilişkilerine saygı gerekir’’ diyemezler miydi? ‘‘Hafta sonuna kadar yapın!’’ diyenlere direnmeden bu adımı attılarsa, Cumhurbaşkanı'nı da aynı telaşın içine sokmak neden? Kendi teslimiyetçiliklerini Mustafa Kemal'in Çankaya'sına da bulaştırmaktaki büyük yanlışı görmüyor olabilirler. Ama, en azından, ‘‘İstediğiniz oluyor; ama, hiç değilse devlet başkanını sıkboğaz etmeden beklemelisiniz’’ diyebilirlerdi.
Bir boyun eğişin ardından böylesine bir saygısızlık artık çok fazla.
Hele, şu sıralarda kıyak emekliliğe, Erbakan affına, 12 Eylül'ün 15. geçici maddesine bulaştırılmış ‘‘beş artı beş’’ formülünü de içeren bir Anayasa değişikliğinin Meclis gündeminde olduğu düşünülürse.
Cumhurbaşkanı sanki aldırış edecekmiş gibi, bunu da kullanarak oluşturulmak istenen Çankaya kuşatmasının anlamı ne?
Bu ülkede hiç olmazsa cumhurbaşkanlığı ve yüksek mahkemeler gibi bazı kurumların kirliliğe, talana, soyguna ve zillete bulaşmadan kalması gerek. Çünkü, pislik onlara da bulaşır ve onlar da bu girdabın içine çekilirse, halkın sistem konusunda zaten sarsılmış olan inancı büsbütün yıkılacak.
Şu anda, Çankaya kuşatma altında ama, unutmamak gerekir ki, Çankaya'yı kuşatanlar da, eskilerin ‘‘muhasaranın muhasarası’’ dedikleri bir tarzda, halkın kuşatması altındalar. Milyonların gözü, hem kuşatılanın, hem de kuşatanların üzerindedir. Halk yığınları olupbitenleri bazen hayret, çoğu zaman da, yerine ve kişilere göre, nefret ve sempatiyle izliyor.
Nefretle izlenen, herhalde Cumhurbaşkanı değildir.
Yalnız şu var: Cumhuriyete tam bağlılıkla sahip çıkmak isteyenleri dışlamış bir sistem içinde, böyle bir devlet anlayışına yardımcı olabilecek siyasal güç henüz mevcut değil. Bu yalnızlık ve boşlukta, Cumhurbaşkanı'nın tutumuna ortak ve destek olma görevi Meclis dışındaki güçlere, partilerin yerel örgütlerine, üniversitelere, sendikalarla meslek kuruluşlarına, basına ve cumhuriyetçi gönüllü kuruluşlara düşüyor.
‘‘Ehl-i vatan’’ın kalkma günüdür.
Paylaş