Mümtaz Soysal: Kısırdöngüler

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

BİR partinin parlamento dışında kalması ve ancak kurultayları sayesinde ülkenin gündemine gelmesi elbet hoş şey sayılmaz. Hele bu parti cumhuriyetin kurucusuysa ve kendisini gündem dışı bırakan bir demokrasinin kurulmasında büyük pay taşıyan bir partiyse.

Ama, kurultaylarının böylesine ilgi uyandırması ve bu ilginin medyada parlamento içindekilerin kongrelerinden daha çok yankılanması, üzerinde dikkatle durulmaya değer bir olgudur. Ortada karşılanmayan bir beklenti ve bu beklentinin karşılanması bakımından yine de, her şeye karşın, en güvenilir kuruluş sayılan bir parti var demektir.

Acıklı olan budur. Çünkü, beklenti azalıp umutsuzluğa dönüşmekte, güven varsayımı da sarsılıp kızgınlığa yönelmektedir.

CHP'nin yaşatılmasını neredeyse bir ulusal ödev durumuna getiren de budur.

Kurultaylardan daha önemli olan, kurultayların sonrasıdır.

Belki, CHP'nin dramı da orada yatıyor.

Kimi, parti-içi zafer getiren delegelerin kazanılmasını partinin kazzanılması saymış ve arkasından, delege yapısıyla en belirgin biçimde ortaya çıkan yapısal bozuklukları düzeltmeyi ihmal etmiştir.

Kimi de, partiyi kazanmanın ülkeyi kazanmak olduğunu düşünerek, partinin halk yığınlarını sürükleyecek bir siyasal güç durumuna getirilmesini sonraya bırakmıştır.

Yeni kaybeden Genel Başkan'ın şimdiki ve yeni kazanan Genel Başkan'ın da geçmişteki yenilgilerine bu açıdan bakmak herhalde yararlı olabilir.

Baykal, daha önceki zaferlerini partiyi bütünleştirmeye doğru atılabilecek adımların başlangıç noktası olarak görmeyi ve ardından o bütünleştirme işini ciddi biçimde ele almayı başaramamıştı. Bu hatanın üstüne ülke genelinde işlenen siyasal hatalar da eklenince bilinen sonuç geldi. Bunu en başta başkalarının şansıyla açıklamak ancak bir ölçüde doğrudur ve son genel seçim yenilgisinde kendi yanlışlarına ikinci derecede rol biçmek, itiraf girişimini eksik bırakmış sayılır.

Öymen, partinin başına geçmeyi partinin bütünleştirilip yapısının düzeltilmesi için büyük fırsat saymakta yerden göğe kadar haklıydı; ama o da bu işlemi halkın parti peşinden sürüklenmesini sağlayacak canlı, diri bir ‘‘parlamento-dışı muhalefet’’ çabasıyla birleştirmeyi, hatta bir adım daha ileri gidip ülkenin ufuksuzluktan kurtarılması için ideolojik nitelikte sağlam çıkış önerileri oluşturmayı ihmal etti. Oysa, bir yandan iktidarın tutumuna karşı halk yığınlarını seferber edecek eylemler düzenlemek, bir yandan da tüzükle birlikte köklü bir program tartışması açmak bu eksikliği giderebilirdi.

Bunları düşününce, uzak ve yakın geçmişte her ikisince işlenmiş hataları tekrarlamamak partiyi kısırdöngülerden kurtarmanın en basit yolu olarak gözüküyor.

Yazarın Tüm Yazıları