Paylaş
Hemingway'in bir piyesinden esinlenen Hasan Cemal, yaşamındaki iki kişiliğin iç içe girdiği uzun bir kitap yazmış. Kitabın adı da uzun: ‘‘Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım!’’ diyor. Niçin kızsın insanlar? Böyle şeyler okumak ilginç ve eğlenceli oluyor. Hemingway'inki yalnız genç ve orta yaşlı Hemingway'leri değil, yaşlı Hemingway'i de oyuna sokup aynı zamanda konuşturduğu için elbet daha ilginçti. Kişilikler çoğaldıkça, eğlence de artar.
Aynı tekniği Türk siyaset sahnesini anlatmak için de kullanabilirsiniz.
Bir kuşak boyu kadar uzun aralığa gerek yok. Sekiz aylık zaman farkı da yeter: Geçen temmuz sonu erken seçim kararının alınışı ile bugün arası kadar.
Kahramanlarınızı iyi seçmek koşuluyla.
Örneğin, liderler sınıfı.
Orada iki ayrı kategoriye dikkat etmek gerek: Temmuz sonunda erken seçimi hararetle isteyenler ile ‘‘Acaba mı?’’ dedikleri halde yiğitliğe leke sürmemek için kerhen ‘‘Nasıl isterseniz, partimiz her zaman hazırdır!’’ diyenler.
Şimdi, değişen konjonktür ve farklı koşullar ışığında roller ve tutumlar değişmiştir tabii. İçten içe kim bilir neler düşünülmektedir? Seçim isteyenler istemez, istemeyenler ister olmuş olabilir. İç dünyalar tam olarak okunsa, yazılacak kitaplar çok ilginç olurdu.
İlk bakışta, milletvekilleri canibinde yazılacakların pek o kadar ilginç olmayacağını düşünebilirsiniz, Çünkü, orada genel hüküm çoktan verilmiştir. ‘‘Küskünler’’ kendilerini yazarken nasıl yazarlarsa yazsınlar ve ne denli doğru gerekçeler ortaya sürerlerse sürsünler, adları üstlerine yazılmış bile: ‘‘Küstüler de, ondan!’’ denecektir. Kimse, küsmenin haklılığını yahut yapılanların haksızlığını dinlemeye hazır değildir.
Partilerde estirilen lider terörünün ve milletvekili teslimiyetinin içyüzünü olanca açıklığıyla anlatmaya ise ne liderler cesaret edebilir, ne de milletvekilleri.
Bereket, öznelliğin uçurum kenarlarında dolaşıldığı ve herkesin birbirini suçlama eğilimine kolayca girebileceği bu gibi durumlarda, ülkelerin ve toplumların imdadına yetişen bir nesnel etken vardır.
O etken, insancıkları ezilip büzülmekten ya da horozlanıp kabarmaktan kurtarmak için, deneyimlerden ve akıllı adamların beyinlerinden süzüle süzüle yaratılmıştır. Bu özelliğinden dolayı, her yerde hazır ve nazır tutulmalıdır.
Hep hazır ve nazır tutulmadığı zaman, işlerin kötü gideceği muhakkak olan bu etkenin bir tek adı var: bilim.
Yalnız anayasa hukuku değil, siyaset bilimi de der ki, dokuz ay öncesinden erken seçim kararı alınmaz. Üstelik, bu bilimsel doğru, çok basit bir başka doğrunun doğal sonucudur: Yunus'la birlikte, ‘‘Bilim kendin bilmektir’’ deyip kendinizi çok iyi bildiğinizi sansanız bile, her şeyi birden bilemezsiniz. Kendi toplumunuzun koşulları değişmeden kalsa bile, dünyanın koşulları değişir. Hele, dünyadaki koşullarla birlikte ülkenizin koşulları da değişmişse, hem hesaplarınız altüst olur, hem de değişen koşullar ışığında ülkeniz için mutlaka yapmanız gereken yeni ödevler ortaya çıkar.
Belki, bu günler, erken seçim kararını çok erken almaktaki yanlışın, acı bir ders olarak, hep birlikte görülmesine yarayan günlerdir.
Paylaş