Paylaş
Daha önce de yazıldı: Kimse açık oynamıyor, kimse açık konuşmuyor.
Ama, herkesin dilinde açıklık, dürüstlük, saygınlık gibi kavramlar.
İki şeyden biri.
Ya politika açık oynanmayan, açık konuşulmayan bir alandır; ki, çoğu zaman öyle olduğu, açık oynayıp açık konuşanın dokuz köyden kovuluşuyla görülüyor.
Ya da, eğer politika buysa, o zaman kimsenin hiç açıklık, dürüstlük, saygınlık lafı etmemesi gerekir; oysa, hep edilmektedir.
Yalnız ‘‘sözde lider’’lerce değil, neyin ne olduğunu ve olması gerektiğini bilmesi gereken yazarlar ve hatta Hakkı Devrim'in ‘‘devlet gazetecisi’’ dediği kimi medyacılarca da.
Politikada herkesin hesap peşinde koşmasından daha doğal bir şey olamaz. Kazanan kazanır, kazanamayan da, Türkiye'de ender görülmekle birlikte bedelini öder ya da ödemesi gerekir.
Doğal olmayan, bu hesapları yüce kavramlardan oluşan bir sis perdesiyle örtmeye çalışmaktır. Çünkü, sonuçta olanlar kavramlara olur; kavramlarsa, bedel ödeyecek durumda olmadıkları için, durdukları yerde yıpranırlar.
Şimdi, herkes görüyor: Ortalıktakilerden hesabı olmayan tek kişi var mı?
Ecevit'in mi yok? Bahçeli'nin, Yılmaz'ın, Çiller'in ve Kutan'ın mı? Hatta, ‘‘Her şey benim dışımda’’ diyen Sayın Cumhurbaşkanı'nın mı? O halde, kimsenin açıklık, dürüstlük, saygınlık sözü etmeye hakkı olmamalı. Hiç konuşulmasa daha iyi değil mi?
Ya da, kavram sisleri basmaktan da öteye, hukukla oynamaya kalkışılmasa.
‘‘Milletvekillerinin imzalarına sahip çıkmaları’’ biçiminde eksik ve hatta yanlış tanımlanan ‘‘dürüstlük muayenesi’’ için liderlerin çare olarak buldukları ‘‘kendi partilerimizde her tedbiri alırız’’ sözü ne demektir?
Gruplarında konuşarak, ‘‘Anahtarları bende birer robot bilirdim sizleri, oysa perde gerisinde fire veriyormuşsunuz; oylarınızı göreceğim, fire vereni atarım veya liderliğimi on para ettiğiniz için çeker giderim’’ mi diyecekler? Meclis Başkanı, oylamaların geçersizliğine ve kabul edilebilmiş maddelerin bile iptaline yol açacak olan bu ‘‘tedbir’’lere müsaade mi edecek?
Maddelere geçişi zaten sakat olan ve 101. maddede katılanların salt çoğunluğundan da oy alamadığı için Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki yorumuna göre ayrıca sakatlanan bir girişim uğruna hukuku mu katledecekler?
Dünkü taşra baskısında çıkan ve herhalde yersizlik yüzünden şehir baskısına girmeyen bir haber, Adalet Bakanı'nın bile Anayasa'ya aykırılıklar dolayısıyla değişikliğin reddinden yana olduğunu duyuruyordu. Lider denenler, ‘‘Bildiğimizi okuruz; söz konusu olan, cumhurbaşkanının süresini uzatmak; onun atadığı yargıçlar mı iptal kararı verecek?’’ diyerek sistemde yıpranmamış tek yer olarak kalan Anayasa Mahkemesi'ni de mi yıpratacaklar?
Sonra, ocağına incir diktikleri bu sistem bir gün birilerince fiske vurulup çökertilince, yine ‘‘dürüstlük’’ adına demokrasi havarisi mi kesilecekler?
Paylaş