Paylaş
Unutulan Karadeniz'in gündeme gelmesi için ille 40'a yakın insanın Beşikdüzü önlerinde boğulması mı gerekiyordu?
Belli ki, kıyıdan değil, içerilerden ve yukarılardan gelmiş, yüzme bilmeyen kadınlar, çocuklar. Belli ki, balıksız ve işsiz kalmış teknecilerin denizciliğe yakışmayan sorumsuz paragözlülüğü.
Kısacası, denizle akıllıca bütünleşerek uygarca yaşanabilecek bir ortamda ve bolluğun, bereketin, tokluğun insan davranışlarına egemen olması gereken bir kıyıda, tam tersine, sıkıntının ve eğitimsizliğin kol gezmesi. Üstelik, çalışkanlığı, gözüpekliği ve yurtseverliğiyle ünlü bir halkın diyarında.
Denizi kurutmanın insanlar üzerindeki etkisini bundan daha açık gösteren bir başka durum olabilir mi?
Denizler, Baykal Gölü gibi akarsular kesildi diye kurumaz. Gürül gürül akan ırmakları olduğu halde, taşımacılığı körletilerek, balığı yok edilerek, suyu kirletilerek, kıyıları mahvedilerek kurutulan denizler de vardır.
Türkiye'nin Karadeniz'i onlardan biri.
Geçen ağustos sonu, emekliliğini Mersin'de geçiren Giresunlu bir hanım öğretmen yazmıştı: ‘‘Her yaz ailemle birlikte Giresun'a gittim; iki-üç ay kaldık o güzel sahillerde. Her seferinde doyamadan ayrıldım’’ diyerek eski günlerin denizle, gemilerle iç içe yaşayan halkını, köpüklü dalgaların yaladığı kıyılarını, okullara varıncaya kadar balık kokan sokaklarını anlatıyor, sonra da, yürek burkan bir hüzünle, ‘‘güzelim evleri yapsatçılarca yıkılıp sefertası apartmanlara dönüştürülen’’ kentin bugünkü durumuna geçiyordu.
Ama, mektubun asıl acıklı satırları şöyleydi: ‘‘Günün birinde, Karadeniz Otoyolu dediler ve sanki hiç başka yol yokmuş ve tıkır tıkır işleyen vapur seferlerini kendileri kaldırmamışlar gibi, dantel kıyılara kazmaları, kepçeleri vurup toprak yığdılar, şehri denizden kopardılar... Rezil edilen Giresunuma, rezil edilen Karadeniz kıyılarına içim yanıyor... Bu otoyolu yapmak için kimden izin aldılar? Bir şehrin doğasını, yaşamını ilgilendiren böyle kararlar alırken halka sorulmaz mı?’’
Dünkü Cumhuriyet'te bir haber: ‘‘Sinop-Sarp kıyısı plansız programsız, birçok noktada da projesiz biçimde Çin Seddi'ne dönüştürülür, 250 kilometreyi aşkın deniz dolgusuyla kıyı ve doğa katliamı sürerken, Trabzon'un Sürmene ilçesi sakinleri ellerinde kalan 700 metrelik kumsalın kurtarılması için çabalıyorlar.’’ Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Süleyman Bilgin, ‘‘Bu Sürmenelilere yapılacak en büyük kötülüktür; kentin bütün kimliği kaybedilecek’’ diye konuşmuş.
Hiç merak edilmesin: Hoyratça yapılan o dolgular, ne yazık ki, birkaç yıl geçmeden Karadeniz'in dalgalarıyla mutlaka yıkılacak. Ama önemli olan, kimlik diye bilinen ne varsa yok edip yandaşlara köşe döndürtmeye yönelik bu iğrenç siyaset anlayışının yıkılmasıdır. Onun da günü gelecek elbet.
Durup durup sonunda patlayan insanlarının hışmı, Karadeniz'in dalgalarından da sert olur.
Paylaş