Paylaş
OSMANLI'da bugünkü Devlet İstatistik Enstitüsü'nün karşılığı sayılabilecek çağdaş resmi daire 1892'de kurulmuştu. İlk ‘‘genel müdür’’ Nuri Bey'den sonra bu işlerin başına geçen Fethi Franco adında bir Musevi, ikincisi de 1897-1903 yılları arasında görev yapan Mıgırdıç Şınabyan adlı Osmanlı vatandaşı bir Ermeni'ydi. Ondan sonra da, 1908'e kadar, bir Amerikalı.
1893 tarihli nüfus sayımına göre, Osmanlı topraklarındaki Ermeni nüfus 1.001.465, bir sonraki 1906 sayımına göre de 1.120.748.
O dönemlerin devletleri arasında bu çeşit nüfus bilgilerine sıra gelince, en güvenilir rakamlar Osmanlı Devleti'ninkilerdir. Çünkü Osmanlı'da ‘‘müslim’’ ve ‘‘gayrimüslim’’ ayırımı, birçok bakımdan, özellikle de askerlik ve vergi bağışıklıkları açısından büyük önem taşır.
‘‘1915 olaylarında birbuçuk milyon Ermeni öldürüldü’’ abartısına karşı en sağlam ve somut kanıtlar da bunlardır.
Herkes yazıp söylüyor: Elbette sayılmak için eve kapatılmak, yirmibirinci yüzyılda pek saygınlık verici bir durum değildir. Baş harfleriyle kısaca ‘‘MERNİS Projesi’’ diye adlandırılan girişimin şimdiye kadar tamamlanması ve nüfus işlerinin bütünüyle elektronik sistemlere bağlanması gerekirdi. Ama, başta Güneydoğu terörü olmak üzere, çeşitli nedenlerle olmadı.
Böyle bir sayımın yapılması ise, çok bakımdan gerekli.
Şimdi, herhalde şu mevsimde bir pazar gününün sekiz-on saatini eviçlerine kapanık geçirmek bunca kıyamet koparılacak bir katlanış da olmasa gerek.
Hatta, lehte görülebilecek ne çok yanı var: Çoluk çocukla gün boyu birlikte olmak, bir türlü vakit bulunamayan işleri bitirmek, ufak onarımları yapmak, kitapları, dolapları düzenlemek, bol müzik dinlemek falan.
Fena mı?
Belki, ulus olarak bir arada yaşama karşılığı katlanılacak en kolay, zararsız, hatta yararlı özverilerden biri de bu. Kişisel çıkarı kamusal amaç içinde eritip ikisini bağdaştırmak, vatandaş olmanın baş özelliği değil mi?
Amerika'daki Temsilciler Meclisi Başkanı Hastert önceki gün o girişimi durdururken, bunun Cumhuriyetçi Parti'nin seçim hesaplarına zarar verebileceğini bilmiyor muydu? Başkan Clinton o mesajı yollarken, Demokrat Parti'nin ve Ermeni kökenli seçmeni bol New York Eyalet Devleti'nde senatör adayı olan eşi Hillary'nin işine gelmeyebileceğini düşünmemiş midir? Ama, şurası kesin ki, her iki taraf bütün Amerikalılara ve hatta Ermeni asıllı olanlara dönüp ‘‘Kendi kişisel çıkarlarımız bile söz konusu olsa, önce Amerika!’’ diyebilmenin manevi üstünlüğünü ve belki de yararını görecekler.
Geçen gün başka bir konu dolayısıyla yazılanları bu vesileyle bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Dış ilişkilerin sorumluları her şeyden önce kendi halklarının çıkarlarını düşünmek zorundadırlar. Kişisel çıkarlardan, iç politika ve meslek hesaplarından, hatta kendilerinin ve yakınlarının yaşamlarından da önce.
Paylaş