Paylaş
İNSAN kendini çok kolay kandırır. Ayaklarımız ancak kendi kendimize itiraf etmediklerimizi başkaları yüzümüze vurunca suya erer.
Galiba, devletler arası politikada da öyle.
Günther Verheugen, ‘‘komiser’’ unvanıyla kimilerini korkutsa da, bakan falan değil, nihayet yarı siyasal, yarı teknik bir niteliği olan Avrupa Komisyonu'nun üyesi. Son kararları onlar vermez, siyasiler verir; komiserlik, belli görevi olan komisyon üyeliğinin frenkçesidir.
Yani, AB'nin ‘‘genişleme’’ işleri memuru olan Herr Verheugen, Helsinki kararıyla Ankara'nın ne duruma düşürüldüğünü bir türlü kabul etmek istemeyen bazı Türkleri karakol dayağıyla itirafa zorlayacak değildir. Sadece, diplomatlığını kullanır: Anlamlı, ama olmayacak istekler ileri sürerek durumu anlatmaya çalışacaktır.
Örneğin, ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye girmesine engel çıkartmayın’’ der.
Bilir ki, onun Kıbrıs Cumhuriyeti dediği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'dir ve Ankara ne o devleti tanır, ne de tek başına tam üyeliğe başvurmuş olmasını meşru sayar. Yürürlükteki andlaşmalara ve Türkiye'nin resmi görüşüne göre, Ankara ile Atina'nın aynı zamanda üye olmadıkları bir uluslararası birliğe Kıbrıs giremeyeceği gibi, başvurunun yapılabilmesi de Kıbrıslı Türk ve Rum halklarını temsil eden iki devletli ortak bir Kıbrıs'ın varlığına bağlıdır.
Şimdi bunlar yok.
Ama Brüksel, Çiller döneminin 1995 Mart'ında Gümrük Birliği tamamlanırken, Türk diplomasisinin resmi itirazına karşın nasıl varıldığı hálá açıklığa kavuşmamış bir ‘‘zımni mutabakat’’tan söz ederek bildiğini okumaya devam diyor.
‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’’yle üyelik görüşmeleri hayli ileri bir aşamadadır. Bütün çaba, Türkleri Rum şemsiyesi altında bu sürece sokarak dosyayı Türkiye açısından ebediyen kapatmaya yönelik. Lefkoşa'nın Türk kesimi, ‘‘Güney, adanın bütününü temsil etmiyor; Avrupa'yla ve Ankara'yla uyumlu çözüm oluşturmak için bu aşamada KKTC ile ayrı görüşmeniz gerekir’’ diyedursun.
Daha da kötüsü şudur: AB, bu tutumunu sürdürmekle kalmamış, Birleşmiş Milletler'deki çözüm arayışlarını Atina'nın ve Güney Kıbrıs'ın istediği mecraya sokabilmek için, Türkiye'nin Avrupa hevesini ve Kuzey Kıbrıs halkının dışlanış bunaltısını kullanmaya kalkmıştır. Helsinki kararı, Troutbeck ve Glion görüşmelerini torpilleyen ‘‘2000 Gündemi’’ adlı belge gibi, Kıbrıs sorununun çözümünde karşı tarafın eline müthiş bir koz vermiş sayılır: ‘‘Türklerin tam üyeliği bizim istediklerimize boyun eğmelerine bağlıdır.’’
Herr Verheugen bu oyunu bilmez mi?
Türk tarafında, ulusal bütünlük ve Ege konularında olduğu gibi bu konuda da kimsenin boyun eğemeyeceğini ayrıca bilir. O halde, ‘‘Rum kesiminin üyeliğine engel olmayın’’ derken, ‘‘Siz boyun eğemeyeceğinize, biz de engel olmanızı kabul edemeyeceğimize göre, tam üyeliğin hayal olduğunu nihayet anladığınızı lütfen itiraf edin’’ demek isteyen kibar komiser rolündedir.
Paylaş