Mümtaz Soysal: İkili bahis

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yerel ve genel seçimlerin birleştirildiği bir durumda, bu iki seçimin birbiri üzerindeki etkisini incelemek ilginç oluyor.

Zaten, partilerden bir kısmı, iki seçim türünün aynı gün yapılmasına razı olurken, bu ilişkiyi kendi çıkarları açısından yerine göre değişik biçimlerde değerlendirerek karar vermişlerdi. Örneğin, merkez solda gözüken iki partinin, CHP ile DSP'nin tutumları farklı düşüncelere dayanmaktaydı: CHP, yereldeki üstünlüğünden genel seçimler için yararlanmak niyetindeydi; DSP ise genel seçimlerdeki durumunun yerelde daha iyi sonuç almaya yarayacağını düşünüyordu.

İkisi de bir ölçüde haklıydılar; ama tam değil.

Bir kere, yerel seçim demek, yalnızca belediye başkanı seçimi demek değil. Başkanla birlikte belediye meclis üyelerini de düşünmek gerek. Çeşitli işlerde belediye meclisinin ve o meclisten belediye encümenine seçileceklerin rolü açısından, bir partinin göstereceği başkan adayı ile belediye meclisi listesinden aday gösterilenler arasındaki uyum son derece önemli. Üstelik, belediye meclisleri, Büyük Millet Meclisi gibi, aşağı yukarı nisbi temsile göre değişik partilerden gelmiş üyelerden oluşuyor. Başkan, kendi partisindeki üyelerle bile uyum içinde değilse, işi çok zor demektir.

Büyükşehir belediyesinde ise ilçe belediyelerindeki farklılıklar dolayısıyla durum daha karışık. Büyükşehir belediye meclisinde, ilçe meclislerinin beşte bir üyeleri ile bütün ilçe belediye başkanları var.

Köy ve mahalle muhtarlıkları ile onların ihtiyar heyetlerini ve il genel meclislerini bir yana bıraksanız bile, belediyelerin bu çok yönlü yapısı akıl almaz ölçüde girift, küçük ve somut bir çıkar ilişkileri ağı oluşturuyor.

Bu bakımdan, partilerin yerel yönetim seçimlerindeki başarıları, her şeyden önce, örgütleniş biçimleriyle ve yerel yapılarının gücüyle doğru orantılıdır: Yöresinde sevilen, becerikli bir başkan adayı bulmak yetmiyor; ayrıca, seçmenlerle bire bir temas kurup bu ilişkiler ağını kumaş dokur gibi dokuyan yaygın örgüt gerekli.

Özellikle de, bu başarıyı genel seçime de taşımak açısından.

Onun içindir ki, örneğin Muğla'daki il başkanı Zafer Özalp'i ve Yatağan'daki ilçe başkanı Akın Uğur'u seçimlere kısa süre kala resmen görevden alıp sonra da yeni atama yapmadan ‘‘Çalışmaya devam edin’’ diyen bir DSP, belediye seçimlerinde ne kadar zorlanıyorsa, köklü örgüt yapısına güvenen bir CHP de o kadar rahat. Başkan adayının seçim bürosu önünde, tam Anadolu kasabalarının yarenliklerini andıran, gerilimsiz, fütursuz, neşeli bir hava.

Ama konunun bütün bunları tersine çevirebilecek bir ikinci boyutu var: Yerel yönetimlerin Ankara'daki genel iktidarla ilişkileri.

Belediyeler, il özel idarelerinden pek de geri kalmayacak ölçüde, merkezin himmetine muhtaç duruma düşebiliyorlar. O zaman, hükümetle belediyenin aynı ellerde oluşu büyük önem kazanıyor. Örneğin, yine Muğla'nın Bodrum'unda miting konuşması yapan Mesut Yılmaz, ‘‘iskele meselesi’’ yüzünden partiden ayrılan belediye başkanını yeniden adaylığa ikna edip ‘‘Çok iyidir, Ankara da arkasındadır’’ diyerek överken bunu kastetmekte.

İzmir belediye seçimlerinde DSP'li başkan adayının ‘‘Bütünlüğü bozmayalım’’ afişlerindeki düşünce de bu.

İki seçim karışınca her şey oluyor. Kimin kime yaradığı pek belli değil.



Yazarın Tüm Yazıları