Paylaş
DENİZYOLLARI gemilerinin satışı konusu, ara sıra bu sütuna da sıçrayan romantik yaklaşımlarla, deniz ve gemi sevgisi dolu nostaljik duygularla geçiştirilecek bir konu değil. Gerisinde, sorumlularının tam olarak açığa çıkarılmadığı, hesabının henüz görülmediği bir büyük ihanet yatıyor.
Evet, ihanet.
Türkiye gibi her Allahın günü ‘‘üç yanı ...’’ diye başlayan nutukların atıldığı bir deniz ülkesinin denizde yolcu taşımacılığından büsbütün vazgeçmesi başka türlü adlandırılamaz. 1960'ların ortalarından bugüne kadar siyasal sorumluluk taşıyanlarca, otomotiv sanayicilerince, yolsuzluğa bulaşmış kamu görevlilerince sinsi sinsi sürdürülen ve şimdi noktalanmak istenen bir ulusal ihanettir bu. Başka ülkelerde olsa, meclis soruşturmalarına ve Yüce Divan yargılamalarına kadar gider.
Meclisiyle, çalışanıyla, medyasıyla böyle bir ihanetin son perdesine de seyirci kalmış bir halk, ‘‘dünya devleti’’nin ulusu olarak yükselmek şöyle dursun, gelip yerleştikleri coğrafyanın hakkını verememiş göçebe kavimler gibi tarihten silinmeye mahkûm kalır.
Aşikár doğruları tekrar sıralamaya gerek var mı?
Denizyolunun karayoluna, hatta demiryoluna göre kat kat ucuz olduğunu.
Deniz yolculuğunun can güvenliği, ruh sağlığı ve insan ilişkileri açısından üstünlüğünü, sorumlu devlet bakanınca ‘‘denizde boğulacak’’ denen trafik canavarının bol yolcu gemisine sahip bir ticaret filosu yaratılmadan denizde de boğulamayacağını.
Yolcu vapurlarından ve elverişli rıhtımlardan yoksun bırakılmış bir Karadeniz kıyısının nasıl rezil edilmekte olduğunu.
İnsan taşıyacak gemisi kalmamış bir Türkiye'nin ulusal savunma bakımından nasıl çaresizliğe düşeceğini, hele büyük asker sevkıyatına ve çıkarma harekátına gerek duyulan durumlarda ne sıkıntılar çekeceğini.
Bütün bunları yeniden mi anlatmak gerek?
Yüzelli yıldır bu alana el atmamış bir özel kesim, hurdalar dışında üç-dört gemiyi yüzde 25'i peşin, gerisi beş yıllık taksitle satın alarak Türkiye denizlerindeki yolcu taşımacılığına bugünden yarına çare bulabilir mi?
Armatörlerin o alana da girmesini yürekten isteseniz ve bu bakımdan ucuz akaryakıt başta olmak üzere her türlü kolaylıktan yararlandırılmaları gereğine candan inansanız da, şu sırada, böyle bir gelişmenin belirtileri görünmeden, kamunun bütün gemilerini hep birlikte elden çıkarmak hangi akla hizmettir?
Yoksa, Türkiye Denizciler Sendikası'nın iddia ettiği gibi, ‘‘yolsuzluklar özelleştirmeyle tarihe mi gömülmek istenmektedir?’’
Denizde yolcu taşımacılığı için verimli ve dürüst bir yeniden dirilişin önünü açmak, her şeyden önce yasal yolları deneyerek şimdiki gidişi durdurmayı, sonra da filoyu yenileyip büyütmeye yönelik bir reform planını ivedilikle ortaya koymayı gerektiriyor.
Ama yönetimleri siyasal kayırma arpalığı ve yolsuzluk yeri sayanların değil, denizciliğe gerçekten inananların eliyle.
Paylaş