Mümtaz Soysal: Harita

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

NEREYE gideceğinizi bilmeden ortalıkta şaşkın dolanıp da birilerinden yol haritası isterseniz, verirler tabii.

Ama, kendi haritalarını.

Daha doğrusu, sizi götürmek istedikleri yerin haritasını.

Hürriyet'in dünkü haberinde de belirtildiği gibi, Herr Verheugen ‘‘Krokisi Helsinki'de verilmişti, harita da bu!’’ dedi ve verdi.

Haritanın verildiğini öğrenen gazetecilerden fellek fellek kaçanlara şimdi sormak gerekmez mi: ‘‘Madem kendi halkınızdan saklayacak kadar kötü; o halde isterken aklınız neredeydi?’’

Kimsede, ‘‘Biz istemedik, onlar verdi’’ diyecek hal yok.

Halkın bilmesi gereken gerçek, bu sorulara verilecek basit bir yanıt, kolay aydılanmayacak kadar karışık ve içler acısıdır.

Çünkü Türk diplomasisi, Lüksemburg kararından sonra takındığı doğru tutumdan acayip bir hesap ve duygu birleşimiyle caydırılarak bu kapanın içine sokuldu.

Birleşimin bir ucundaki hesap, Avrupa'nın hesabıdır.

Lüksemburg zirvesi, AB'nin Türkiye konusundaki asıl niyetini yansıtıyordu. Yani, Türkiye için tam üyelikten farklı bir özel ilişkiye yönelen, Ankara'yla ipleri koparmadan Batı'nın ekonomik ve siyasal çıkarlarını olabildiğince koruyan bir statü. Ankara'nın tepkisi beklenenden sert oldu; özellikle Ege, Kıbrıs ve Güneydoğu gibi konularda Avrupa'nın elindeki kaldıraçları etkisiz duruma getirdi. Türkiye bu tutumunu biraz daha uzun süre devam ettirebilseydi, hem duyarlı olduğu konularda korumak istediklerini daha rahatça koruyabilir, hem de önerilebilecek özel statü bakımından çok şey koparabilirdi. Ama, Avrupa Lüksemburg kararında dozu fazla kaçırdığını çabuk anladı ve hatayı onarmak için Almanya'nın öncülüğüyle harekete geçti.

O nokta, birleşimin buradaki kanadında kompleksli duyguların devreye girdiği noktadır. ‘‘Siz tam üyelik için neler yapmanız gerektiğini bizden sorun; biz de yanıt verirken Lüksemburg kararını değiştirmek niyetimizi belli edelim’’ diyen Alman önerisinin üstüne atlayışta bu kompleksler rol oynamıştır: Tam üyeliği bir ulusal hesap ve çıkar konusu olarak görmeyip Tanzimat kafasının son zafer noktası sayan, lövanten kalıntısı İstanbul havasından kurtulamayan, Avrupa'ya yeniden yanaşmayı sağlamanın siyasal getirisini düşünerek uçan bir yaklaşım.

Almanya'nın önerdiği mektubu gönderip yol haritası isteyerek kotarılan süreç, Helsinki yoluyla bugünlere gelen süreçtir.

Bu noktada önemli olan, insanlar gibi, devletlerin de kendi yaşamları, çıkarları, gelecekleri için ne istediklerini iyi bilmeleri, kim ne derse desin o bilinçle kendi yollarını saptamalarıdır. Başkalarının verdiği ve kabul etmek zorunda olmadığımız bir harita, olsa olsa böyle bir tartışmayı başlatmak için yararlı olabilir. Saklanmak yerine, mutlaka açıklanmalıdır.

Yeter ki, gelinen noktanın sorumluları halka pusulayı şaşırtmasınlar.

Yazarın Tüm Yazıları