Paylaş
DÜNYANIN başka köşesinde olsaydı, yer yerinden oynardı: Ülkenin büyük káğıt fabrikalarından biri yok pahasına satılmaya kalkışıldı; işçiler anlamlı ve dramatik bir direnişe geçtiler; büyük televizyon kanallarında tıs yok.
Yalnız birkaç gazetede bir-iki haber; bir kesim basında, tam sessizlik.
Oysa, satılan, SEKA'nın Dalaman İşletmesi'dir ve 1971 yazı káğıdı üretimi için kurulan o fabrika 1972'den beri sülfat selülozu, daha sonraki yatırımlarıyla da kuşe káğıt karton, klor alkali üretir.
Hepsi, basın sanayiinin temel maddeleri.
Selüloz-İş Genel Başkanı, káğıt üretiminde hatırı sayılır ülke olan Finlandiya'dan bir firmanın Dalaman'a 200 milyon dolar değer biçtiğini söylüyor. Peki, Özelleştirme İdaresi'nin aynı işletmeyi Türkiye'nin MOPAK Şirketi'ne kaça sattığını düşünebilirsiniz?
İnanılacak gibi değil ama, sadece 40 milyon dolara.
En ucuz fiyattan 15 milyon dolar eden 1600 dönümlük arazisi, 33 milyon dolarlık hammadde stoku ve makine yedekleriyle birlikte.
Sendikaya göre, daha önce Dalaman İşletmesi'nden ucuza aldığı káğıda kendi markasını basıp basına pahalıya satarak SEKA sırtından kazanç sağlayan da aynı şirketmiş.
İşçinin tepkisi anlaşılmayacak gibi değil.
Söz konusu olan, zararda bir işletme olsa böylesine isyan duygusuyla dolu olmayacaklar. Sendikanın yayınladığı bültene göre, yıllık cirosu 30 milyon dolar olan fabrika, 2000 yılının son üç ayında 30 milyar lira kár etmiş. Elde tutulup özenle üzerine eğilinse, belki daha da çok kár edecek.
İşçi fazlası yok; eksiği bile var: 900 işçinin yapması gereken iş, 1999 yılından beri 69 işçiyle yapılıyor.
Üstelik, ihale konusunda da dedikoduların bini bir para. Sendika, daha önce Kastamonu İşletmesi'nin ihalesine girip yetersiz görüldüğü için reddedilen bir firmanın sırf görüntü olsun diye bu ihaleye de girdiğini ve kazananın bu sayede kazandığını ileri sürüyor. İlk ağızda ödenecek olan da, bedelin sadece üçte biri. Gerisi, taksitle.
İşçiler, daha önce kapatılmak istenen İzmit Káğıt Fabrikası'nda yapıldığı gibi, eşleri ve çocuklarıyla helalleşip fabrikaya kapamışlar, üç vardiya halinde çalışmaya devam ederek üretimi sürdürüyorlar.
Kendi emekleriyle değer üreten bir kamu işletmesine sahip çıktıklarını göstermek için.
İşçi kesimine son yıllarda genellikle egemen olan yılgınlık, bezginlik ve eyyamcılık yanında, ara sıra bu çeşit bilinçlenme kıvılcımlarının çıktığı da oluyor. Dış yanıltmaların seline kapılmış bir toplumda büyük medya kuruluşları hiç değilse bu kıvılcımları yansıtarak bir ulusal uyanış alevi tutuşturamazlar mı?
Yoksa kendilerine biçtikleri görev, alev söndürücülük müdür?
Paylaş