Paylaş
Türkiye, yavaş yavaş, ürkütücü başıboşluktan biraz uzaklaşıp belirli bir disipline yönelmeye çalışıyor.
Kendi durumunun ve dış dünyanın zorlamasıyla.
Ülke ve toplum özelliklerine bakmadan, sanki başka coğrafyada yaşanıyormuş ve hep birden ileri gelişme düzeyine erişilmiş gibi uygulanan Thatcher'ci ve Reagan'cı politikaların yarattığı tablo meydanda. Daha mutlu bir toplum yaratmak açısından Batı'da bile parlak sonuç vermeyen ve hele yerkürenin başka yerlerine aktarıldığında dengesizliği büsbütün artıran model, Türkiye'de de iç açıcı bir görüntü doğurmuş sayılmaz. Demirel'ci ve Özal'cı yaklaşımlar, liberalizmin serbestliğini tam alaturka bir başıboşluğa dönüştürmüştür.
Bütün sonuçlarıyla: Zaten bozuk gelir dağılımının iyice bozulması, vurgunlar, peşkeşler, yolsuzluklar, daha da bütünleşmesi gereken bir ulus yapısı yerine gitgide kutuplaşan bir toplum.
Şimdi, bunun çıkar yol olmadığı anlaşılmıştır.
Ekonomi bürokrasisinin yukarı basamaklarında da, siyasal kadrolarda da bir bakıma daha disiplinli bazı politikalara yönelme eğilimi var. Belirtiler ortadadır: Döviz kurlarında aşamalı sabitleştirme, rant düzeninin gözden geçirilmesi, kiraların genelleştirilmiş kurallarla aşağıya doğru çekilmesi.
Dıştan da zorlayıcı etkenler söz konusu.
Avrupa Birliği'ne üyelik görüşmelerine başlayabilmek demek, Maastricht'te ‘‘Euro’’ için konan ölçütlere yönelmek demektir: Enflasyonun indirilmesi, iç ve dış borçlarla bütçe açıklarının sınırlı tutulması.
IMF'nin de getirmek istediği belli bir disiplin anlayışı var.
Ancak, getirilmek istenen disiplin, ülke ekonomisine şimdi egemen olan iç ve dış güçlerin amaçlarına değil, bu toplumun genel ve uzun vadeli çıkarlarına göre biçimlendirilmeli. Dıştan veya dışa bağlı iç güçlerden gelen başıboşluk gibi, aynı çevrelerden disiplin anlayışı da ancak belirli kesimlerin işine yarayan ve kısa vadede fiyaskoya dönüşen ters sonuçlar verebilir.
Yeni yaklaşımı, savruk birtakım önlemlerden çok, doğru dürüst bir stratejik planlamaya dayandırmak da zorunlu. Toplumun nereye, hangi hedeflere, nasıl yönlendirilmek istendiğini herkesin tam bir saydamlıkla görebilmesi ve özel ya da kamusal kesimlerin kendilerini buna göre ayarlayabilmesi gerekiyor. Özveri isteniyorsa, bunun da, içi boş laflarla ve sahte diyalog çağrılarıyla değil, ciddi ve içtenlikli mekanizmalar yoluyla paylaşılması gerek.
Oysa, ne karar organlarına egemen olan siyasal güçlerin niteliği ciddi bir stratejik planlamaya yatkındır, ne de yanlış küreselleşme anlayışıyla bilinçli olarak zayıflatılan sendikacılığın bugünkü durumuyla dengeli diyalog mekanizmalarının kurulmasına gidilebilir.
Dıştan gelen disiplin öğütleri, yine dıştan gelmiş olan ideolojik ve siyasal etkilerin duvarına çarpmakta ya da aynı duvarlarca çarpıtılmaktadır. Türkiye gibi ülkelerin çelişkisi burada.
Paylaş