Mümtaz Soysal: Dertler ve kusurlar

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

SLOVAKYA Cumhurbaşkanı Rudolf Schüster dertli. Başkent Bratislava'dan sonra en önemli kent olan Kosiçe'nin Belediye Başkanı'yken halkın oylarıyla devlet başkanı seçilmiş; ama üç çeyrek saatlik konuşma boyunca sürekli yetki azlığından yakınmakta. Başkalarının derdini dinleyemeyecek kadar dertli.

Eski komünistlerden. İktidar sahiplerinin vaktiyle rahatça her şeyi yapabildiği eski sosyalist cumhuriyetleri şimdi yönetenlerde sık rastlanan bir edayla, ‘‘Yapmak istediklerimi tam yapamıyorum’’ diyor. Anayasa hukukçuları, ‘‘Hem halk tarafından seçilip hem de geniş yetkiyle donatılırsa, sistem için fazla olur’’ demişler.

Benzeri ters yönden Türkiye'de de yaşanan bir tartışma: 1982 Anayasası'nın zaten önemli yetkilerle donattığı cumhurbaşkanı, bir de Özal ve Demirel'in istedikleri gibi halkın oylarıyla seçilir duruma getirilseydi, ülke bu kadarını kaldırabilir miydi? Bazıları, bugün, ‘‘Alın, işte sistem şimdi tam klasik parlamentarizmin istediği cumhurbaşkanı tipine kavuştu; ne olacağını görün bakalım’’ diyecektir ama, doğru bir hükme varmak için, bugünden ezbere konuşmak yerine, gerçekten de önümüzdeki aylarda neler olacağına ve sistemin bu durumda nasıl işleyeceğine bakmak daha doğru olmaz mı?

Ne var ki, Slovakya'nın cumhurbaşkanı o kadar sabırlı değil; ülkenin gidişine yön verebilmek için daha güçlü duruma getirilmesini istiyor. Yakınması, şimdiki başbakan Mikulaş Dzurinda'dan çok, karizmasıyla başka hiçbir politikacının kolay yarışamadığı Vladimir Meciar'la ilgili. Üç kez başbakanlık yapmış olan Meciar, bağımsızlığı sağlayan ve işsizlik yaratıcı politikalara karşı çıkarak halk yığınlarının gözünde saygınlık kazanan kişi olarak, herkesin görüntüsünü ister istemez gölgeliyor.

Ancak Leeds maçındaki hakemle Türkiye'nin gündemine gelen Slovakya, yine de eski Doğu Bloku'nun başka devletlerine göre çok daha ilginç bir ülke.

İlginçliği, 6 milyonu bile bulmayan nüfusuna karşın, geçmişte, sayıca daha kalabalık ve zengin Çekler'le tam siyasal eşitliğe dayalı bir cumhuriyet ortaklığı kurabilmiş olmaktan ileri geliyordu. O durumuyla, Kıbrıs'taki Türk tezi için yakından incelenmeye değer bir ülkeydi.

Şimdi ise, kavga dövüş etmeden, barışçı ve akılcı yollarla Çekler'den ayrılıp tam bağımsız bir devlet olabilmesi açısından yine ilginç. Yıllar yılı katliamlarla ve türlü eziyetlerle Kıbrıs'taki Türk toplumuna kan kusturup KKTC'nin kurulmasına yol açan ve sonra da, sanki kabahatli Türklermiş gibi, onları ayrılıkçılıkla suçlayan Rumların gözüne sokulabilecek bir örnek.

Ama, Slovakya ulusal örneğinin taşıdığı bu değeri tam anlayabilmiş değil. Anlayabilmiş olsaydı, kendisiyle konuşulduğunda pek anlayışlı görünen Dışişleri Bakanı Eduard Kukan, son Kıbrıs ziyaretinde Rum yöneticileri görmekle yetinip KKTC'ye geçmeyi ihmal eder ve oynayabileceği hakseverlik rolünü heba etme kusurunu işler miydi?

Ne yazık ki, insanlara bu kadar basit ve ülkelerinin görüntüsü bakımından bu kadar yararlı olabilecek bir rolü anımsatmak için bile binlerce kilometre yol gidip oralarda nefes tüketmek gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları