Paylaş
Dağıtmak, Türkçe'nin güzel sözcüklerindendir. Bir yığın anlamı vardır da, en ilginç olanı, argoya yaklaşmış olan anlamdır. ‘‘Adam dağıttı!’’ dediniz mi, odanın ya da masa üstünün karmakarışık edilmesinden öteye, zihinsel iflası anlatmış olursunuz: Ne yaptığını bilmeyen, saçmalamaya başlayan kişinin hali.
Devlet ‘‘dağıttığı’’ zaman da öyle olur.
Türkler, son günlerde, ‘‘dağıtmayan’’ ciddi devletle ne yapılabildiğini gördüler. Ama, bundan gerekli dersleri çıkarabildiler mi, orası kuşkulu.
Çünkü, yıllardır, devlet aleyhine o kadar çok şey duydular ki, akıllarını başlarına toplayıp ‘‘devlet’’ denen kavramı yeniden yerli yerine oturtmaları çok zor. Üstelik, o sözleri edenler, çoğu zaman devletin başında ya da en önemli mevkilerindeydiler: Ekonomi ve ticaret üzerindeki kamu denetimini sıfırlayarak devleti küçültmekten söz eden cumhurbaşkanları, başbakanlar oldu.
Sonuç, çoğu zaman, ciddiliğini yitirip tam anlamıyla ‘‘dağıtan’’ bir devlettir. Özal dönemi bu yaklaşımın en belirgin örnekleriyle dolu.
Dikkat edilirse, o tür yaklaşımların başlıca hedefi hep ‘‘teftiş kurulları’’ olmuştur. Devletin iki anlamda dağıtması için, yani hem sapıtıp saçmasapan davranması, hem de belirli çıkar gruplarına nimet paylaştırması için, teftiş kurullarının da dağıtılması gerekir.
Devlete sahip çıkmak kabahat sayılınca, teftiş kurullarının ‘‘darmadağın’’ edilip denetimlerin zayıflatılması kolaylaşıyor. Maliye ve Gümrük müfettişleri başta olmak üzere, Mülkiye, Çalışma, Ulaştırma müfettişleri ile hesap uzmanları, gümrük ve gelirler kontrolörleri, Sermaye Piyasası Kurulu uzmanları gibi her türlü denetim elemanlarının neredeyse birer umacı gibi gösterilip üzerlerine husumet toplanmaya çalışılması hep bundandır.
Ama, bazen ‘‘dağıtma’’nın tam tersi gibi gösterilen ‘‘toparlama’’lar vardır ki, onlara daha çok dikkat etmek gerek.
Örneğin, son aylarda Başbakanlığa bağlı Gümrük Müsteşarlığı'nda yaşanan bir ‘‘müfettiş’’ olayı, bir bakıma, Gogol'ün ünlü komedisinden de gülünç.
Olay şu: Kendisi de vaktiyle ‘‘teftiş kurbanı’’ olmuş bir müsteşar, geçen yaz başından beri, yemeyip içmeyip İstanbul ve İzmir'deki grup merkezlerinde görevli olan gümrük müfettişlerini Ankara'da ‘‘toplamak’’ için yorulmak bilmez bir ısrarla müthiş bir çaba içindedir. ‘‘Ne güzel, dağıtacağına topluyor’’ diyebilirsiniz. Gelgelelim, müfettişlerin yorumu farklı: İthalat işlemlerinin yüzde 47'si İstanbul'da, yüzde 14'ü de İzmir'de yapılıyor. Hayali ihracat, karapara işlerinin çoğu da oralarda. İstanbul ve İzmir'de denetim birimleri olan başka kamu kuruluşlarının grupları varlıklarını sürdürürken Gümrük'te bu yola gidilmesi zihinlerde ister istemez soru işaretleri uyandırmakta: Teftiş öyle bir hizmet ki, yerinde ve hemen görülebilmesi büyük caydırıcılık taşıyor.
Nitekim, müfettişler bütün bu sakıncaları sayarak İdare Mahkemesi'nden yürütmeyi durdurma kararı almışlar; ama Müsteşarlık, işi başından aşmış Devlet Bakanı'nın da nasılsa uygun bulduğu bir yazıyla, ‘‘İnadım inat’’ diyormuş.
Bugünler, devlet ciddiyetini yeniden düşünme günleridir.
Ama, ne yazık ki, ‘‘mevcutla çalışma’’ ilkesi yüzünden, bürokraside hálá Özal ve Çiller dönemlerinin ciddiyetsizlik geleneğinden gelme bir yığın insan var. Onlar dağılmadan devlet dağıtmaktan kurtarılabilir mi?
Paylaş