Paylaş
Önce şunu belirtmekte yarar var: Kimse ‘‘Avrupa Birliği'ne girilmesin’’ demiyor. İki yüzyıllık yöneliş bir yana, Gümrük Birliği'ne girmiş bir ülkenin kendini ilelebet AB karar organları dışında kalmaya mahkûm etmesi beklenemez.
Hata, Lüksemburg sonrasında saptanan ulusal politikadan çok erken ve yanlış biçimde vazgeçişle işlendi. Demirel'in, bir Amerika temasında, ‘‘Avrupa bize yol haritası versin, gerisi kolay’’ demesiyle başlayan ve Cem'in dönem başkanı Başbakan'a imzalattığı ünlü Schröder mektubuyla sürdürülen girişim elbet dönüp dolaşıp şimdiki noktaya varacaktı. Almanya'nın dönem başkanlığında bu noktaya varılmamışsa, İsveç'in Ankara Büyükelçisi Liljegren'in eylülde Cumhuriyet'e söylediği gibi, ‘‘Bu ciddi konuya ilişkin çok ciddi tartışmalar henüz yapılmamış olduğu için’’ varılmamıştı. Şimdi o tartışmalar yapıldı ve Ankara'ya ‘‘Madem yol haritası istediniz, işte harita!’’ dendi.
Bu, Avrupa-Türkiye satrancında, erken yapılmış bir Türk hamlesine karşı AB'nin ‘‘şah!’’ demesidir. The New York Times'ın İstanbul muhabiri Stephen Kinzen'in deyişiyle, ‘‘Türkler, beğendikleri için değil, seçeneğinden korktukları için’’ Helsinki kararını kabul etmek zorunda kaldılar.
Seçenek, Avrupa'dan büsbütün dışlanmaktı. Ankara, kendi eliyle kendini zora sokmuştu. Herkes için bilinen genel yol haritasının, yani Kopenhag ölçütlerinin büyükçe bir bölümünü kendiliğinden yerine getirip AB karşısına öyle çıkarak sıkı müzakere etmek, hiç olmazsa görüşmelere başlama sürecini kısaltma bakımından, daha doğru olmaz mıydı?
* * *
Türkiye'nin ‘‘öbür adaylarla aynı koşullara tabi tutulduğu’’ yalandır.
Örneğin, genel olarak ‘‘Komşularla anlaşmazlıklar barışçı hukuk yollarıyla çözülmelidir’’ demek başka, ‘‘Ege anlaşmazlığı en geç 2004'e kadar Uluslararası Adalet Divanı'nda çözülme yoluna girmezse üyelik görüşmeleri başlamaz’’ anlamına gelen belirgin bir koşul koşmak başka.
Bu bakımdan, ‘‘Ege'de yalnızca kıta sahanlığı ve Kardak anlaşmazlıkları var; bunlar için Lahey'e gidilmelidir’’ diyen Atina'ya karşı Ankara'nın haklı tutumu bir kez daha anımsanmalıdır: ‘‘Ege'de, bir-iki değil, karşılıklı görüşmelerle çözüm bekleyen bir yığın sorun var. Bunların varlığı ve çözümleri için izlenecek yöntemlerde toptan bir uzlaşma olursa, biri ya da birkaçı için uluslararası mahkeme yolu da kabul edilebilir.’’ Simitis ise, ‘‘Bizim sorun saydıklarımıza makul sürede çözüm bulunmazsa Lahey'e gidilir ve Avrupa devreye girer’’ demeye başladı bile. Helsinki'den birkaç dakika sonra edilmiş bu sözlerin ardından, artık ‘‘karşılıklı görüşmeler’’den bir şey beklenebilir mi?
* * *
Olan olmuş ve Ankara, tıpkı Gümrük Birliği'nde Çiller-Karayalçın ikilisinin yaptığı gibi, içte puan alma hevesiyle dışta cendereye girmiştir.
Şimdi, elde tek koz olarak, ‘‘Kıbrıs'ta çözüm’’ konusu var. Ankara, o konuyu, önüne konmuş bir koşul saymak yerine, ‘‘Çözüm, gerçekçi ve geçerli olmalı; o da şöyle olur’’ diyerek akıllıca oynanacak bir karta çevirebilir.
Aklı varsa, tabii.
Paylaş