Mümtaz Soysal: Çekidüzen zamanı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye'nin kendisine çekidüzen verme zamanı herhalde gelmiş olmalıdır.

Şimdiye kadar gelmemiş, ya da gelmediği sanılmış olsa da, bundan böyle ülkenin aynı derbederlikle sürüklenip gidebileceğini düşünmek zordur.

Son bir yıl boyunca koca ülkenin gündemini cumhurbaşkanlığı konusuyla meşgul etmiş olanlar, genel kabul gördüğü anlaşılan bir sonuç elde etmiş olmakla böyle bir büyük kusuru örtbas etmiş sayılamazlar. Hele, bu meşgul ediş sırasında uluslararası tahkimin kabulü ve kamu hukuku düzeninin altüst edilmesi gibi bir başka kusuru da işlemişlerse.

İşlenen kusurlar, köklü çekidüzen gereğini büsbütün zorunlu kılmıştır.

Belini bir türlü doğrultamayan ekonominin durumu ortada.

Yayınlanan ulusal gelir rakamları, 1999 yılı boyunca ekonominin yüzde 6,4 oranında küçüldüğünü gösterdi. Gelir yaratmada yüzde 30'luk payı olan sanayi kesimindeki gerileme yüzde 5. Tarımda yüzde 4,6'lık, ticarette yüzde 6,8'lik düşüş var. İnşaat kesimindeki küçülme ise yüzde 12,7.

Zaten işsizlik çekmekte olan bir ülkede bu gerilemelerin ne anlama geldiğini uzun boylu açıklamaya gerek var mı?

‘‘Dünyada da durgunluk yaşandı; üstelik, deprem...’’ gibi bahaneler geçerli sayılamaz. Nüfus artışını büyük ölçüde yavaşlatmış bir ülkede kişi başına gelirin yılda 3.225 dolardan 2.878'e düşmüş olması, bu çeşit gerekçelerle örtülebilecek bir olay değildir.

Borsa yükselişleriyle yanlış iyimserlik aşılamaya çalışmak da anlamsız. Değerli káğıtları kasadan kasaya aktarmaktan ibaret bir kesimdeki yüzde 5,3'lük büyümenin üretime bir yararı olsaydı, ekranlardaki şamataya karşın böylesine aşikár bir küçülme olur muydu?

Enflasyonun dizginlenmesi de henüz tam anlamıyla güven verici bir kesin düşüş çizgisine oturmuş değil.

Her şey, yanıltıcı iyimserlik yerine, bir an önce ciddi bir derlenip toparlanma aşamasına ve seferberlik havasına geçme gereğini ortaya koyuyor.

Oysa, umudunu apartopar yapılan özelleştirme satışlarına ve dıştan sıcak para beklentilerine bağlamış bir hükümet söz konusudur. Derlenip toparlanmaya niyetli bir iktidar, telekomünikasyon ve enerji alanları gibi altın yumurtlayan gelir kaynaklarını elden çıkarır mı? Tek kişiye istihdam olanağı yaratmak için 44 milyarlık yatırım gerektiren bir ülkede, 5.000'den fazla insana iş sağlayan Haliç ve Camialtı gibi iki büyük tersane kapatılır mı? Kamu olanak ve kaynaklarını değerlendirecek inançlı insanları kuruluşların ve işletmelerin başına getirerek üretim coşkusu yaratmak diye bir şey yok mudur?

Devlet başkanlığındaki değişim, hükümete çekidüzen verip ülkeyi başıboş sürüklenişten kurtarma fırsatını da birlikte getirmiştir. Ama, siyasal oyun peşinde koşmaktan yorgun, ekonomik ve sosyal alanda enerjik adım atmaktan áciz bir liderlik gölgesindeki hükümetin böyle bir atılımın adımlarını nasıl atabileceği, yanıtlanması gerçekten zor bir sorudur.

Yazarın Tüm Yazıları