Paylaş
Antalya İdare Mahkemesi Antalya Limanı'nın ve Erzurum İdare Mahkemesi de Hopa Limanı'nın ihalesi konusunda önce yürütmeyi durdurma, sonra da iptal kararı alıyor.
Gaziantep İdare Mahkemesi Şanlıurfa Sümerholding satışını iptal ediyor.
Kayseri İdare Mahkemesi Nevşehir Sümerholding'in, Eskişehir İdare Mahkemesi de Eskişehir Sümerholding'in satışını durduruyor.
Antalya İdare Mahkemesi ORÜS Pazarköy İşletmesi'nin, Danıştay 10'uncu Dairesi Vezirköprü ORÜS İşletmesi'nin satışını durduruyor.
Ankara 5'inci İdare Mahkemesi HAVAŞ'ın, Ankara 6'ıncı İdare Mahkemesi de Elazığ Çimento'nun satışına ilişkin kararları iptal ediyor.
Kayseri İdare Mahkemesi Petlas'ın satışını, Edirne İdare Mahkemesi de Lalapaşa Çimento'nun satılmasını durduruyor.
Bu ne biçim hukuk devletidir ki, kararlardan hiçbiri uygulanmamıştır.
Durdurulması gereken satış işlemleri sürdürülmekte, iptaller gereği kamuya geri verilmesi zorunlu kuruluşlar, sanki hiçbir şey olmamış gibi, özel ellerde işletilmeye devam etmektedir.
Niçin?
Çünkü, işlemleri durdurmakla ve hukuksuz olarak satılmış olanları geri almakla görevli olan Özelleştirme İdaresi'nin şimdiki başkanı, akıl almaz gerekçelerle görevine yan çizmekte, mahkeme kararlarını savsaklamak gibi ağır bir suçu işlemeye devam etmektedir.
Neymiş?
Satılanlar artık kamu hukuku alanından çıkıp özel hukuk alanına girmişmiş.
Yabancı şirketlerin doğrudan doğruya ya da ortak olarak alıcı oldukları durumlarda, uluslararası hukuk ve uluslararası sözleşmeler söz konusuymuş.
Satın alan firmalar, aldıklarını başka firmalara satmışlarmış.
Yalnız hukukçuları değil, kargaları bile güldürecek olan bu gerekçelerin görevliyi sorumluluktan kurtaracağını sanmak kadar büyük saflık olamaz. Görevlinin işi, hukuksuz olarak satılanları geri alıp kamuya yeniden kazandırmaktır. Arada iyi niyetliler zarar görmüşse, devlet tazminat ödemeye mahkûm olur ve sonra haklı olarak, görevliye rücu ederek, ödediğini ödetir.
Ödetemezse, gün hesabıyla hapse atar.
Hatta, bütün bunlara da gerek yok. Çünkü ortada açıkça işlenen bir suç vardır: Anayasa'nın 138'inci maddesi, ‘‘Yasama ve yürütme organlarıyla idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez’’ diyor. Mahkeme kararlarının uygulanmaması ise, Türk Ceza Kanunu'nun 228'inci ve 230'uncu maddelerindeki ‘‘keyfi muamele’’ ve ‘‘vazifeyi ihmal’’ suçlarına girmekte.
Hapis cezaları, altı aydan üç yıla, yahut üç aydan bir yıla kadar!
Vaktiyle Çitosan ve USAŞ'ın satışları konusunda yapıldığı yayınlanmamış bir Bakanlar Kurulu kararıyla işin içinden çıkmak da kimseyi kurtarmaz.
Bütün bunlar niçin oluyor?
Çünkü, Özelleştirme Yasası'ndaki bir hükmü iptal eden Anayasa Mahkemesi'nin önemli bir kararına aldırış etmeden işlemler sürdürülmüş, acele para bulma telaşıyla insanlar aldatılmıştır. Bu işten sorumlu olan ve şimdi yine iktidar partisi milletvekili durumuna geçen eski Devlet bakanı da, hiç sıkılmadan, ‘‘Özelleştirme iptalleri hukuk skandalıdır’’ diye demeçler vermeye devam ediyor.
Sanki hukuk devletiyle alay etmek skandal değilmiş gibi.
Paylaş