Paylaş
Diplomatik, dışı başkalarını, içi sahibini yakan bir meslek. Dış ülkelerde görev yapmak, çok kişinin gıpta ettiği bir yaşam tarzıdır.
Hele büyükelçilik: Rahat koşullar ve bir ülkeyi temsil etmenin saygınlığı. Ama, bulunduğunuz ülkeyle ilişkiler bozulduğu veya devletinizin dış görüntüsü karardığı zamanlarda sorumluluk yüklü anların gerginliği, çevredeki husumet havasına katlanış, üstelik merkezden sürekli talimat bekleyiş.
Oysa, mesleğin zirvesinde parlak işler şeyler yapmaya gelmişsinizdir oraya; ülkenizin ve bulunduğunuz ülkenin çıkarlarını ustalıkla gözetip bağdaştırmanın temel göreviniz olduğunu bilerek.
Ne var ki, bütün bunların gerisinde, herkes gibi sizin de özel dertleriniz olur: Oradan oraya savruluş boyunca çocukların doğrudürüst okuyup yetişmesi, geride bıraktıklarınızın sıkıntıları, uzaklığın çıkmazları.
Kendi devlet başkanının resmi ziyaretine birkaç gün kala, sevgili eşinin Varşova'da can çekiştiğini bilen Polonya Büyükelçisi müteveffa Miroslaw Palasz'ın ruh halini düşünün. Onurla bağlı olduğunuz mesleğin kritik saatlerinden biri yaklaşırken en sevdiğinizin uzaklarda acı çekerek ölmekte oluşu kadar insan beynini altüst eden bir başka durum olabilir mi?
Şimdi, Ekselans Palasz'ın bayrağa sarılı tabutu Varşova'da ve bu hafta sonu, eğer ertelenmezse, Polonya Cumhurbaşkanı Ankara'ya geliyor.
Bu son gidiş, Ekselans Palasz'ın büyükelçi olarak Ankara'dan ikinci gidişiydi. Çünkü, halef olduğu büyükelçiye selef de olmuştu ve Ankara'ya tekrar gelişi, Türkiye ve Türkçe sevgisindendi.
Polonya'nın Ankara'ya hep Türkolog büyükelçiler yollayışı da iki ülke arasındaki ilişkilerin sıcaklığındandır. Bloklar arası soğuk savaşın en soğuk yıllarında bile var olan bir sıcaklık.
Tarihin duygusallığından kaynaklandığı için, sebepsiz de değil.
İkinci Viyana Muhasarası'ndaki Türk bozgununda Jan Sobieski'nin rolü büyük olsa da, Prusya, Rusya ve Avusturya'nın onsekizinci yüzyılda Polonya'yı birkaç kere parçalayıp paylaşmalarına tek karşı çıkan yine Osmanlı Devleti olmuştur. Padişahların büyükelçileri toptan kabullerinde sıra gelince ‘‘Lehistan sefiri!’’ diye ad çağırılır ve saray görevlilerinden biri, yok edilen o krallık sanki hálá varmış gibi ‘‘Yolda!’’ diye bağırarak Polonya'nın parçalanmasını herkesin önünde protesto edilmiş olurdu.
Tarihin cilvesine bakın ki, Atatürk Bulvarı genişletildiğinde, başka devletler Türkiye'nin vaktiyle kendilerine verdiği elçilik arazisinden birkaç metreyi kaldırım payı olarak Ankara Belediyesi'ne devretmezken, çok daha büyük bir toprak parçasını devreden Polonya oldu: Tunalı Hilmi Caddesi'ni Bulvar'a bağlayan yeni yolun açılması ve Kuğulu Park'ın yapılması, Polonya Büyükelçiliği bahçesinin bir parçası alınarak başarılmıştır.
Ertelensin ertelenmesin, Polonya Cumhurbaşkanı'nın konukluğu vesile edilerek ve ölen Türk dostu Büyükelçi'nin anısına, Kavaklıdere kavşağı ‘‘Varşova, Lehistan ya da Vistül Kavşağı’’ diye adlandırılsa fena mı olur?
Paylaş