Paylaş
Hukuk hukuk olalı böyle anayasa değiştirme girişimi görmedi.
Ana düşünce ve felsefeden yoksun, anlamsız, tutarsız, bölük pörçük, dağınık ve öznel.
Yani, Türkçe olmayan Türkçeyle, ‘‘sübjektif.’’
Yani, tek kişinin tek kişiye ilişkin değer yargısına dayalı.
Sayın Başbakan'ın aylar öncesinden başlayarak, Sayın Cumhurbaşkanı'nı ısrarla bir süre daha devletin başında neden tutmak istediğini anlamak belki bir ölçüde mümkündür de, bu tutkuyu bir kişi uğruna Anayasa değiştirmeye ve rezalet denebilecek yöntemlere kadar niçin vardırdığını anlamak zordur.
Tıpkı Sayın Başbakan'ın kendisini uhrevi ya da manevi nedenlerle bir tarikat liderine yakın görmesini anlamanın mümkün olmasına karşın, bu yakın olmanın laik devlete karşı en ciddi tehdidi görmeyecek bir miyoplaşmaya varmasına kimsenin akıl erdiremeyişi gibi.
Doğrudürüst anayasa değişikliği nasıl olur?
Uygulanmakta olan bir anayasanın temel felsefesinde yanlış bir tercih yapılmış olabilir ya da şurasında burasında genel rahatsızlık yaratan noktalar vardır. Nitekim, şimdiki Anayasa'nın, 12 Eylül koşullarından doğan bir düzenleme olduğunu, her şeyden önce, vatandaşı değil, devleti koruduğunu yahut çeşitli maddelerinde tutarsızlıklar bulunduğunu ileri sürenler olmuştur. Aynı inançta olan partiler de bu felsefeye veya noktalara ilişkin önerilerle halkın önüne çıkarlar; tartışılır, çeşitli kuruluşlarla konuşulur, seçmenden alınacak vekáletle anayasanın bütünü ya da belirli noktaları değiştirilir.
Son seçimlerde böyle bir tartışma oldu mu?
Daha doğrusu, geçen ağustosta yapılan ya da şimdi yapılmak istenen değişiklikler konusunda kim kimden, ne zaman ve nasıl vekálet aldı? Uluslararası tahkimi ve ona ilişkin olarak iç hukukta yaratılan kargaşayı vatandaşlar mı istedi, IMF'yle Dünya Bankası mı? ‘‘Size oy verelim de devlet başkanının süresini uzatın’’ diyen vatandaşlar mı oldu, yoksa böyle bir düşünce, ne hikmetse, uzatılanla uzatan arasında bir dayanışmadan mı doğdu?
Asıl önemlisi, maaşlara ve parti kapatmaya ilişkin iki kuyruklu formülden şimdi olduğu gibi çok boyutlu Anayasa değişikliğine doğru gidiliyorsa, yeni eklenenler gerçekten gerekli olanlar mıdır, yoksa her parti kendine göre bazı şeyler istemenin pazarlığına girişince ortaya tam bir tutarsızlıklar curcunası mı çıkacaktır?
Hatta, bir yandan tek kişi için Anayasa değişikliği isterken bir yandan da onun yetkilerinde sınırlamaya gitmek büyük tutarsızlık değil midir? Sanki hiç başka seçenek yokmuş gibi uğruna Anayasa değişikliğine kadar gidilen kişi, yetkilerini ne kadar kısarsanız kısın, kendisinin vazgeçilmezliğini düşünüp daha da ağır basmaya başlamaz mı?
Şimdiye kadarki ağırlığıyla Türkiye'nin nerelere geldiğini ya da gelemediğini düşünürseniz, bu ağırlık artımının ülkeyi nerelere götüreceğini kestirmek de zor değildir.
Paylaş