Paylaş
YIPRANMADIK ne kaldı ki?
Bir sistemin kendi insanlarınca böylesine yıpratıldığı görülmemiştir.
Hem de o sistemle belli mevkilere gelen, onu koruma görevi olan insanlarca.
Kimi kendi iradelerine karşın o duruma sürüklenen, kimi de göz göre göre.
Hatalar ve yıpranışlar saymakla bitmez.
En tepeden başlayalım: Sayın Cumhurbaşkanı başka türlü davranmakla çok şey kazanabilirdi; böyle davranmakla çok şey kaybetti.
Genellikle övülen yedi yıllık bir hizmet dönemi sonunda saygınlığını yitirmeden çekilebilir, sistem için ‘‘Bence cumhurbaşkanı halk tarafından seçilse iyi olur’’ diyebilir, ama bunun tartışılmasını ve uygulamasını başkalarına bırakabilirdi. Hayır, halk tarafından seçimi savunurken de, bu kabul edilirse baş adayın kendisi olabileceğini ima ederek konuştu. Öyle bir izlenim yarattı ki, ‘‘üç yıllık uzatma’’ ya da ‘‘beş artı beş’’ gibi formüller gündeme getirildiği zaman bile, ‘‘Bunlar benim dışımda’’ sözünü pek inandırıcı bir edayla söylemedi; hatta, ‘‘Ben yokum’’ demekle kolayca sona erdirebileceği tıkanışlar, bunalışlar ortaya çıktığı zamanlarda ‘‘İstemem’’ demedi.
Sayın Başbakan'ın bu konuda niçin bunca ısrar etmiş olduğunu anlamak da zor.
Devlet yönetiminde kendisine düşen ve aslında pek hoşlanmadığı bazı dış temasların Demirel'ce yürütülmesindeki rahatlığı sürdürme isteği mi?
Yılmaz'ın niyetlenişine karşı pratik bir önlem mi?
Türk politikasının klasik deyimiyle ‘‘dıştaki bazı mihraklar’’ın da böyle istiyor olabileceğini düşünmesi mi?
Kendisi olamıyorsa, ‘‘yeni bir başkası olacağına zaten olmuş olan eski bir başkası sürsün’’ diye özetlenebilecek bir ruh hali mi?
Son yaptığı, yani iptal rizikosunu göze alıp Anayasa'ya meydan okurcasına açık oyda ısrar edişi üzerine, kimileri ‘‘Demirel'i istemiyordu, çünkü çok eskiden ve kaz güdümüyle ilgili bazı sözlerden ötürü derin bir kırgınlığı ve hıncı vardı; sonucu bile bile, iyice yıpranması için işi sürdürdü’’ diyorsa da, artık bu kadarını düşünmek, hem biraz fantezi, hem de fazla haksızlıktır.
Ne var ki, sonuçta, aynı ısrara katılmalarına yol açtığı için, kendisiyle birlikte koalisyonun öbür iki liderine de ağır yara aldırmış oldu.
Herhalde en ağır yara, yine de Meclis'inkidir.
Önce, üyelerin bir bölümü ‘‘imzaya sadakatsizlik’’le suçlanarak yıprandı.
Sonra, hem onlar, hem başkaları, liderlerin ‘‘Anayasa sadakatsizliği’’ne körükörüne itaat ederek ayrıca yıprandılar. ‘‘Gösterir gibi yaparak göstermeme’’ ya da ‘‘göstermez gibi yaparak gösterme’’ sıkıntılarını seyretmek yürek burkutucuydu.
Ama, bu sıkıntıyı çeken insanların böyle bir eziklikle hiç değilse sessiz ve hareketsiz durması beklenirken, bir de Anayasa'yı ihlal ederek açık oy kullanan lideri alkışlamak zorunda kalışlarını görmek büsbütün üzücü olmuştur.
Paylaş