UZAKTAN, Türkiye'ye bakan ufukta nokta gibi küçük, beyaz bir belirtiydi. Yaklaştıkça, anlaşıldı büyükçe bir açık deniz römorkörü olduğu.
Öbürlerinden farkı, kıçta diklemesine duran, aşağı yukarı on metre çaplı koca makarasıydı.
Önce, tek başına geldiğini sanabilirdiniz. Ama biraz sonra, büyük bir balinayı çekmekte olduğu belli oldu: güneşin ilk ışıkları vurdukça su yüzündeki sırtı ara sıra gümüş gibi parlayan dev bir balina.
Toros eteklerinde Aydıncık'taki kaynaktan Kuzey Kıbrıs'ın kuraklığına tatlı su taşımakta kullanılan balondu bu: yaklaşık yüz elli metre boyunda, otuz metre eninde, sosis biçimli bir balon.
Çekicisi, ‘‘Nordic Bravo’’ adlı Norveç römorkörü, saatte üç mil hızla geçen uzun gece yolculuğu sonunda, Gemikonağı açığına demirli DSİ platformuna yanaştı. Bir ucu palamar botuyla şamandıraya bağlanan balonun öbür ucundaki yüzer hortum ustaca manevralarla platformun pompa girişine alındı; kol çekilip motor çalışınca, deniz dibi boru hattıyla aşağı yukarı bir buçuk mil uzaklıktaki Kumköy depolarına su basılmaya başlandı.
Su, oradan Lefkoşa'ya, Gazimağosa'ya, kavruk Mesarya topraklarına akacak. Lefke ve Güzelyurt'un narenciye bahçeleri Anadolu suyuna henüz bu ölçüde muhtaç değil; ama, bol su, yakında, aşırı arteziyen kullanımı yüzünden tuzlanmaya başlayan o araziyi de diriltebilir. Her defasında otuz beş bin ton taşıyan balonların ikincisi bugünlerde devreye girince, biri bağlanırken boşalmış öbür balon katlanıp römorkörün makarasına sarılarak geri gidecek ve böylece, dolup boşalışları yirmi saat süren balonlarla kesintisiz su akımı sağlanacak.
Teknolojinin yeniliği ve Ankara'daki Devlet Su İşleri'nin isteksizliği yüzünden çeşitli aksama ve gecikmelerle iki yıldır süren ve yarıda bırakılma tehlikesi geçiren hikáye nihayet bitmiş ve KKTC'nin sebatlı bir hukukçusu sayesinde Norveç şirketiyle pürüzler giderilerek çark dönmeye başlamıştır.
Rum tarafı, projenin aslında kocaman bir ‘‘balon’’ olduğunu iddia etmekte ve eninde sonunda sönüp gideceğini ummaktaydı. Anadolu'dan taşınan temiz içme suyunun başkaları için de hayat demek olduğunu unutarak.
Gerçekten, proje daha da geliştirilir veya uzak olasılık da olsa bir gün Türkiye'den boruyla su taşınabilirse, yalnız iki kesime değil, adanın öbür ucundan İsrail'e ve Arap ülkelerine de su vermek hayal olmaktan çıkar.
Yeter ki, her şey iyi planlanıp zamanında yapılsın.
Örnek: Şimdi pompa dubasıyla kara arasında palamar botuyla gidiş geliş taa altı deniz mili uzaktaki küçük barınaktan sağlanıyor. Su deposunun bulunduğu yere de barınak yapılsa ve her zaman sütliman olmayan denizde bu zor bağlama ve boşaltma işini yapanların çalışması kolaylaştırılsa fena mı olurdu?
Ama, asıl gereksinme Kıbrıs'ın kuzeybatı kıyısına, küçük barınaklardan öte, bir büyük limanın yapılmasıdır. Narenciyeyi, şimdi olduğu gibi kamyonla ta 115 kilometre uzağa, Gazimağosa'ya taşımak büyük savurganlık değil mi?
Kaldı ki, böyle bir limanın yapılışı, o kıyı konusunda beslenen geri alma hayallerini sona erdirmek ve KKTC'nin iki devletli barışçı çözümde halkı ve toprağıyla bütün kalacağını içte dışta herkese göstermek için de zorunludur.