Mümtaz Soysal: Avrupa esrarı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

GÜN geçmiyor ki ‘‘Avrupa Birliği'ne girmek üzere olduğumuz şu günlerde...’’ diye başlayıp ‘‘Avrupa Birliği'ne girdiğimiz zaman...’’ diyerek devam eden sözlerden edilmemiş olsun. Herkesin dilinde ve kaleminde bunlar.

Kimse, Avrupa Birliği denen kuruluşun tam olarak ne olduğunu, üye olmanın ne anlama geldiğini, böyle bir girişle Türkiye'nin neleri ne ölçüde kabullenmiş sayılacağını halka açıkça anlatmıyor. Edile edile, mevzuat değişikliklerinden, birtakım kuralların ve kurumların Avrupa'ya göre ayarlanmasından söz edilmekte.

Konunun özü, halk yığınlarından hálá saklanan bir sırdır.

Çünkü, konunun özü, halk yığınlarını derinden derine düşündürmesi gereken bir sorunu gündeme getiriyor: Ulusal egemenlik.

Şu günlerde o kavramın bayram hazırlıklarını yapan bir ülkede sorunu olanca açıklığıyla ortaya koymak, tartışmak ve bu tartışmaya ülke insanlarını katmak gerekmez miydi?

Özellikle de parlamentosunun en çarpıcı yerine ‘‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ sözü yazılan bir ülkede.

Avrupa Birliği hareketi, bir bakıma, bırakın kaydı şartı, ulusal egemenliğin sözünü bile ettirmeyecek cinsten bir bütünleşmeye gidişin adıdır.

Aslına bakılırsa, daha tam üyelik aşamasına gelmeden, Gümrük Birliği aşamasında da sorunun tartışılması ve gerçeklerin halka anlatılması gerekiyordu. Türkiye, Gümrük Birliği'ni tamamlamış bir ülke, hem de tam üye olmadan tamamlamış tek ülke olarak, ulusal egemenliğinin önemli bir bölümünden çoktan vazgeçmiş durumda. Gümrük Birliği koşullarına göre, dış ticaret politikası, yalnız Avrupa Birliği üyeleriyle değil, dünyanın başka yöreleriyle ticaret ilişkileri açısından Birlik organlarının egemenliğine, onlar tarafından konan kurallara bağlanmış oluyor. Tam üye olunsaydı, ‘‘Bu ticaret politikası ve bu kurallar Türkiye'nin de üye olduğu kurullarda, bizim irademizin de katılışıyla alınıyor; egemenlikten vazgeçme söz konusu değil’’ denebilirdi. Öyle bir durum da yok.

Zaten, tam üyelik gerçekleşse dahi, onun getireceği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararlarına bile getireceği egemenlik sınırlamaları o kadar çeşitli ve geniş ki, dış ticaret konusu onların yanında devede kulak kalacak.

Daha önemli olan nokta şudur: Avrupa Birliği, olup bitmiş, tamamlanmış, kesin temellere oturmuş bir kuruluş da değil. Bir hareket, bir oluşum.

Türkiye'nin tam üyeliği bugünden yarına, birkaç yıl içinde gerçekleşmeyeceğine, hatta on-onbeş yıl gibi çok uzun bir süre sonunda bile gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin olarak bilinmediğine göre, halkı oradaki oluşumun gelişme yönleri konusunda bilgilendirmek doğru olmaz mıydı?

Ama, hayır; ucuz tarafından Avrupa edebiyatı yapmak ve bu işin kahramanlığına soyunmak, bizim politika tayfasına daha kolay gelmekte ve kendilerine de çok yakışmaktadır.

Yazarın Tüm Yazıları