Paylaş
ÇOCUKLUKTAN başlayarak insanların içine işlemiş duygular, davranışlar, tepkiler vardır; sonradan ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, bazı durumlarda ister istemez su yüzüne çıkar, kendini belli eder.
Hem de en belli etmemeye çalışıldığı, hatta tersi söylenmeye ve yapılmaya çalışıldığı sırada.
Kompleksler gibi.
Hiçbirimizin dilinden düşmeyen ‘‘Avrupa’’ sözü, bazen ölçü, bazen alışkanlık, çoğu zaman da kompleks biçiminde içimize işlemiştir.
Dedelerimizden aile içlerine, sofralara, sohbetlere aktarılmış, öğretmenlerce sınıflarda tekrarlanmış bir söz olarak.
Yerli yersiz kullanırız.
Yakın zamanlara kadar, iyi futbol oynayanlar için bile hep ‘‘Avrupai oynuyor’’ denirdi. Kompleks mi, ölçü mü, alışkanlık mı? Kulüplerimiz Avrupa turnuvalarına katılıp maç kazandıkça, hatta şampiyon oldukça ortadan kalkması gereken bir söz bu; ama, hálá var.
Durmadan Ankara'ya gelip giden, demokrasi ve insan hakları gibi konularda eksiklerimizi eleştiren yabancılara o alanlardaki düzeltmeleri ve iyileştirme çabalarımızı anlatırken sık sık söylediğimiz en fiyakalı söz, ‘‘Bunları yabancılar istediği için değil, kendimiz istediğimiz için yapıyoruz’’ sözüdür.
Ama, kendi aramızda konuşup tartışırken ağzımızdan düşmeyen söz de yine Avrupa sözü olur: ‘‘Avrupa Birliği'ne girmek üzere olan Türkiye'nin yapması gereken...’’
Duysalar, ‘‘Yaptıklarımızı, siz söylediğiniz için değil, kendimiz istediğimiz için yapıyoruz’’ lafına hiç inanmayacaklar.
Galiba duyuyorlar da. Duydukları için olsa gerek, hemen her konuda ‘‘Madem bu kadar içlerine işlemiş, en zayıf noktaları budur herhalde; amaca o yoldan gidelim’’ diye düşünmekteler.
Eskiden her mal, yerli ve çürük olsa da, ‘‘Avrupa malı’’ diye satılırdı. Şimdi her istek, her çıkar, yalnız dıştan değil, içte bile, Avrupa etiketine büründürülerek ileri sürülüyor. Geniş halk yığınlarınca, kendi isteklerine ve çıkarlarına ters düştüğü halde, eninde sonunda kabul edileceği farz edilerek.
İşin tuhafı, bu yolu deneyenlerin en başında, yabancılardan da önce, artık bu toplumun adam olduğunu, bazı şeyleri başkaları istediği için değil, kendi iradesiyle yaptığını söyleyenlerin gelmesidir.
Önümüzdeki sonbahar, Loizidu davası dolayısıyla Avrupa Konseyi'nde, Katılım Ortaklığı belgesinin hazırlanması dolayısıyla Avrupa Birliği'nde bu yöntemlere başvuranlar yine çıkacaktır. Hatta, Atlantik ötesindeki Kıbrıs görüşmelerine de Avrupa sözü karıştırabilirler.
Bu toplumun artık Avrupa kompleksinden kurtulup ‘‘adam olduğunu’’ söyleyenlere düşen, her şeyden önce içte ‘‘Şöyle davranmazsak Avrupa'ya almazlar’’ şantajını bırakmak değil midir?
Paylaş