Paylaş
GEÇEN günkü Atatürk Kupası maçına yöneltilen en yaygın eleştiri, takımların oyuna gereken önemi vermeyip bazı asları oynatmayışları oldu. Herkes, büyük kurucunun adına saygısızlık saydı bunu.
Saygısızlık bundan mı ibaret?
Ya Ata'nın kurduğu kurumlara, onların işlevlerine ve hatta adlarına saygısızlık? Saygısızlıktan öteye geçen, cumhuriyetin kuruluş felsefesini yıpratmaya dönük genel bir tutum söz konusu değil mi?
Dalaman fabrikasının yok pahasına satılışını protesto eden işçiler, ‘‘Ben SEKA'yı siz satın diye kurmadım’’ diye yazan, altında Atatürk'ün adını taşıyan bir pankart dolaştırmışlardı. Şimdi, aynı adla, ‘‘Ben Etibank'la Sümerbank'ı mahkeme kapılarında süründüresiniz diye mi kurdum?’’ sorusunu sormaz mısınız?
O konudaki büyük hata şu: Bu iki kuruluş, bankacılık, üretim ve ticaret yönleriyle verimli birer holding bütünlüğü içinde tutulabilir ve rekabetçi ulusal ekonominin başlıca motorları olarak kullanılabilirdi. Bundan vazgeçildi; üstelik, kurumların adları da, taşıdıkları tarihsel ve kutsal anlama aldırış etmeksizin, sıradan birer meta gibi satıldı. Kimse cumhuriyetin o unutulmaz adlarını bu duruma düşürme hakkına sahip olmamalıydı.
Bunlar, özgüven yokluğundan doğuyor; Mütareke İstanbul'unda olduğu gibi.
O dönem insanlarının büyük çoğunluğu da herhalde vatan haini falan değildi. Yaptıkları, daha doğrusu yapamadıkları, kendilerine ve halklarına güvenmeyişten, acizlikten kaynaklanıyordu. Mustafa Kemal'le aralarındaki önemli fark buydu.
Şimdi de, KİT'lerin haline bakarak ‘‘Satmaktan başka çare yok’’ görüşünü savunanlar vatan haini mi? İtiraz, gösterdikleri acze ve ufuksuzluğadır. Kamu bankaları kötü yönetilmiş, personel şişkinliğine boğulup siyasal yemliğe dönüşmüşse, bu durumları yaratanlardan başlayarak, değiştirme, düzeltme ve verim artırma yolları hiç mi yok? Özerkleştirme, hizmet çoğaltıp personel fazlasını oralara aktarma, rekabetçi atılımı ücret artışıyla teşvik etme gibi.
Sorunların varlığı, sektör bankacılığında ve öncü yatırımcılıkta kamuya düşen görevlerden vazgeçmek için yeterli neden değildi herhalde.
Vazgeçildi de ne oldu?
Sonuç, temel kamu işlevlerinin yok oluşu, yalnız iki banka için bile Hazine'ye 6 milyar 100 milyon dolar ek yük, bir yığın sorun ve binlerce işsiz.
Tıpkı denizcilik alanında olduğu gibi.
O alanda da artık sektör bankası yok, yol gösterici ve düzenleyici kamu işletmesi yok ve işsiz kalmış binlerce insan var. Peki, sektör bankacılığı yoluyla teşvik kredilerini artırma, hizmetleri çoğaltma, işsizlere gemilerde ve kıyılarda yeni iş bulma gibi kamu sorumlulukları var mı, yok mu?
Acep bu işler, karada ve havada olduğu gibi denizde de ülkenin ulaştırma politikasını oluşturarak uygulamakla görevli bir bakanlığa sorup sormaksızın, yalnızca satıp kurtulma politikalarıyla mı yürütülmektedir?
Paylaş