Paylaş
Satarken bari adını değiştirseydiniz. Ya da, satın alana ad değiştirme yükümlülüğü getirseydiniz.
Mali yapıları hastalıklı diye hükümetçe el konan bankalar listesinde Sümerbank'ın adını görmek, çok insan için büyük şok olmuştur. Uygunsuz vaziyette yakalanıp zührevi hastalıklar hastanesine sevk edilenler arasında sevdiğiniz birinin adını okuyunca şok geçirmez misiniz? Birileri size, istedikleri kadar, ‘‘Bu Sümerbank, o Sümerbank değil!’’ dese de, olan olmuş ve Türk sanayiinin kuruluş simgesi bir ad kirlenmiştir.
Karar, bankacılık reformunun önemli adımlarından biri olarak elbette doğru. Mevduat sahiplerinin hakları güvence altında. Yeni yönetimlere getirilen kişilerin güvenilirliği konusunda da söylenecek söz olamaz herhalde.
Ama, sistem bakımından öyle mi? Türkiye devleti, daha ne kadar süre, bir yandan serbest rekabet sözü edip bir yandan da sorumsuz davranışların yükünü üslenmeye devam edecektir? Uyduruk bankalara kanıp paralarını yatıran insanların hiç mi kusuru yok? Dolayısıyla, kendi küçük sorumsuzluklarının ceremesini çekmekte onlara da bir pay düşmesi gerekmez mi?
Ama, asıl sorun bu değil.
Asıl sorun, cumhuriyetin onuncu yılında yaratılan köklü bir kuruluşun yok edilmesi ve bedele dahil edilerek satılan adının bu durumlara düşmesidir.
Unutmamak gerekiyor ki, başlangıçta Defterdar, Hereke ve Beykoz gibi fabrikaların devralınmasıyla başlayan Sümerbank atılımı sonuçta 30 küsur ‘‘müessese’’yi, 6 ortaklığı ve 40 küsur iştiraki kapsayan bir dev doğurmuştu.
Onun aşırı büyüklüğünü eleştirip daha küçük birimlere dönüştürülmesini savunabilirdiniz; eski teknolojili fabrikalarının satılmasını, bazı alanlarda üretimden vazgeçmesini, işleyişine daha çok esneklik getirilmesini önerebilirdiniz. Hatta, üretim birimleri ile bankacılık hizmetlerini birbirinden ayırmak da doğru sayılabilirdi. Sümerbank, hiç olmazsa, belirli sanayi dalları için ‘‘sektör bankası’’ olarak kalsaydı, fena mı olurdu?
Etibank ve Sümerbank gibi kamu elindeki sektör bankalarının ortadan kaldırılması, son yılların büyük hatalarından biridir. ‘‘Siyasal nüfuz altında yanlış işler yapmaya itiliyorlardı’’ mazereti asla geçerli olamaz. Mahalle aralarında mevduat toplayan şube bankacılığı yerine, düzeltilmeleri ve doğrudürüst yönetilerek, kendi sektörlerindeki özel ve kamusal yatırımcılara çeşitli hizmetler sağlamaları pekala mümkündü. Böyle bir yapı, sektöre ilişkin bilgilendirme ve yönlendirme çalışmalarıyla, örneğin tekstilde yaşanan son krize benzer durumları önlemeye de yaramış olmaz mıydı?
O yola dönüş için henüz vakit geçmiş sayılmaz. Şimdi kurtarılmak amacıyla bir bakıma kamulaştırılan Sümerbank'ın yeniden özelleştirilmesi, bunca dersten sonra, yanlış olmaz mı? Böyle durumlar, aslında, yapılan yanlışları düzeltmek ve doğruya dönmek için bulunmaz fırsatlardır.
Paylaş