Paylaş
Herkes bir şeyler söylüyor, ama kimse açık konuşmuyor.
Böyle olunca, adı üstünde, belli bir konu üzerinde görüş açıklamak anlamına gelen konuşma, ne demek istendiğinin pek anlaşılmadığı bir söylenişe dönüşüyor. Konuşmak, söylenmek demek değildir.
Oysa, demokrasi, halkın ya da halkı temsil edenlerin önüne konulara ilişkin seçeneklerin açıkça konmasına dayanır. Bu olmalı ki, siyaset de doğrudürüst olsun.
En baştan, yani devletin tepesinden başlayalım: Sayın Cumhurbaşkanı, süre uzatma konusundaki Anayasa değişikliğini kendisinin istemediğini, şu anda aday bile olmadığını, birileri gösterirse aday olacağını söylüyor.
‘‘Beş artı beş’’ formülünün Çankaya'ca istenmediği doğrudur. Demirel, devlet başkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesinden yana olduğunu geçmişte defalarca söylemiştir.
Bunun, aslında, sistem değişikliği anlamına geleceğini, en azından ‘‘yarı-başkanlık’’ denen devlet sistemine yöneliş demek olduğunu açıkça söylemeden.
Aynı şeyi Özal da istemekteydi. Hatta, o biraz daha ileri giderek, Amerikanvari bir başkanlık sisteminden yanaydı.
Demek ki, ikisinde de ortak olan nokta, kendilerini etkin siyasetten uzaklaştıran Çankaya yüksekliğini yetersiz bulmaları, oradan inmeksizin çok daha etkili olma özlemini duymuş olmalarıdır.
O zaman, ‘‘Benim istediğim, cumhurbaşkanının doğrudan doğruya seçilmesini öngören bir Anayasa değişikliğiydi, öyle olsaydı aday olurdum; öyle olmadığına göre Çankaya'da kalmak istemem’’ demesi gerekmez miydi Sayın Demirel'in?
Ama bu noktada, aynı Sayın Demirel, ‘‘Benden bir süre daha hizmet bekleniyor; geri çeviremem’’ diyor.
Herkes bilmekte ki, ‘‘bir süre daha hizmet etmesini’’ isteyen Sayın Başbakan'dır. Nedenleri tam olarak bilinmese de, bu düşünceyi ilk ortaya atan, sık sık tekrarlayan, hatta girişimi başlatan o oldu.
Başlatılmış girişimin parlamentoca ne ölçüde benimsendiğini bilmiyoruz. Benimseyiş yalın ve kesin olsaydı, gerekli Anayasa değişikliğine eklenmek istenen öbür takıntılar ortaya çıkar mıydı? Öyle bir durum yaratıldı ki, herkes, cumhurbaşkanının süresini uzatmak değil de, sanki kursaklarında ne varsa onları gerçekleştirmek peşindeymiş gibi bir tablo ortaya çıktı.
Sıkıntı bundan kaynaklanıyor.
Böyle bir durumda, Sayın Demirel'in ‘‘Eğer gerçekten benim bir süre daha hizmet etmem isteniyorsa, bu açık seçik ve pürüzsüz biçimde istensin; böyle sıkıntılar ve oyunlar olacaksa, ben yokum!’’ demesi gerekmez miydi?
Daha aşağılarda, Meclis'te ve medyada ne söyledikleri, daha doğrusu neyi niçin istedikleri pek anlaşılmayan öbürlerine gelince, onları anlatmaya ve kaçınılmaz soruları sormaya ne yer yeter, ne zaman.
Ama, ‘‘Siyaset bu mudur?’’ diye sormanın her zaman yeridir.
Paylaş