Paylaş
Antep fıstığı vazgeçemediğim ve lezzetini başka hiçbir şeyde bulamadığım özel bir tat...
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi 10 yıldır “Uluslararası Antep Fıstığı Kültür ve Sanat Festivali” düzenliyor.
Belediye Başkanı Fatma Şahin’den “fıstık hasadı” daveti alınca bir günlüğüne de olsa hemen gittim.
Bu yıl festivalin açılışı ilk kez Karkamış’ın Teketaşı Köyü’nde fıstık hasadıyla yapıldı.
2015 yılında gastronomisiyle UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Ağı’na seçilmesinde Fatma Şahin’in vurguladığı gibi fıstığın katkısı büyük.
Şahin, “Mazeret çok ama üretmiyoruz. Mutfağımız çok güçlü, onu uluslararası boyuta taşımamız gerekiyordu. Müzeler, yemek kenti, lezzet başkenti diye bir iddiamız varsa bunu UNESCO’ya onaylattıysak bunun ana damarı yeşil sermayemiz, yeşil altınımız fıstığımızdır. İhtiyacımız olan tek şey fıstığımızı dünyaya daha iyi anlatmaktır” diyor.
Bu yıl yok yılı
Fıstık hasadı sırasında Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanı İbrahim Yılmaz ve Antep Fıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürü Nevzat Aslan ile sohbet etme fırsatı bulduk.
Gaziantep’in 380 bin hektar tarım arazisi var.
Bunun 130 bin hektarı Antep fıstığı bahçeleri ve 16 milyon adet meyve veren ağaç var.
Var yılı, yok yılı, iklim değişikliği, kuraklık, dolu, sel, afet, don gibi etkenlerle yıllara göre rekolte değişiyor.
Ortalama üretim ise 50 ile 60 bin ton arasında.
Fıstık hasadı genel olarak eylül ayında başlıyor. Fıstık çeşitleri uzun ve yuvarlak olarak ikiye ayrılıyor. Uzun olanlar Halebi ve kırmızı, yuvarlak çeşitler ise Siirt, Tekin, Ohadi ve Barak Yıldızı olarak adlandırılıyor.
Gelecek yılın mahsulünün verimi daldaki kara göz denilen noktalardan görülebiliyor. Antep fıstığının kışın üşümesi, yazın ısınması gerekiyor.
Bölgedeki çiftçiler, fıstık üreticileri en fazla susuzluktan yakınıyor. Sulama istiyorlar. Gaziantep’in etrafında dört tane baraj olmasına karşın, kot farkı olduğu için suyun basılmasında aksamalar oluyormuş. Bu yıl da zaten yok yılıymış.
Dünya fıstık üretiminde, İran ve Amerika’dan sonra üçüncü sıradayız. Ancak yıllık ihraç edilen işlenmiş ve çerezlik fıstık miktarı sadece 7 bin ton.
Üretimi iç pazara yetiyor ama fiyatlar çok yüksek.
Bunun nedeni de iki yılda bir ürün alınması, şartların zorluğu ve iklim değişikliği...
Mutfak Sanatları Merkezi
Uluslararası Antep Fıstığı Kültür ve Sanat Festivali’nin gala yemeği geçen yıl açılan Mutfak Sanatları Merkezi’nde yapıldı.
Gaziantep mutfak kültürünü canlı tutmak, gelenekten geleceğe taşıma misyonuyla yola koyulan MSM’nin başında şef Doğa Çitçi var.
1500 metrekare alana kurulmuş, son derece modern mutfaklara sahip MSM hem eğitim merkezi hem de restoran olarak hizmet veriyor.
Doğa şef, yerel mutfağın özellikle tencere yemekleri üzerine yoğunlaştıklarını, sadece mevsiminde malzemelerle yemek yaptıklarını, yöresel yemekleri modern bir sunumla servis ettiklerini söylüyor.
Fıstık Festivali’ne Food in Life Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Gökmen Sözen’in organizasyonuyla Türkiye’nin önde gelen şefleri de konuk olarak katıldı. Umarım bölgenin yemeklerini ve malzemelerini daha yakından tanıdıktan sonra özellikle fıstık kullandıkları yeni yemekler tasarlamaya başlarlar...
GAZİANTEP’TE UĞRAMADAN OLMAZ
Gaziantep’te iki yer var ki uğramadan olmaz. Biri Hışvahan Otel’in içindeki Develik. Diğeri de Orkide Pastanesi. Develik şu anda aslında Gaziantep’in geleneksel yemeklerini özüne sadık kalarak, lezzeti bozmadan modern bir sunumla servis etme eksikliğini gideren ilk ve tek restoran.
Gaziantep özveriyle çalışan kadınlar her alanda fark yaratıyor, Mine Özmen de bunlardan biri...
Orkide Pastanesi de Gaziantep fıstığını en iyi kullanan tam bir lezzet durağı. Pastalarının yanı sıra Gaziantep fıstığıyla yaptıkları ezmelerin, küçük atıştırmalıkların tadı muhteşem. Şeker oranı az, yemeklerde, kahvaltılarda kullanılmaya yönelik küçük kavanozlarda sattıkları Antep fıstığı ezmeleri de çok başarılı.
Antep’te pastacılığı geliştiren Özgüler ailesinin dördüncü kuşağı Murat ve Mustafa Özgüler’in de kentin marka değerine katkısı büyük.
Bayramda Alaçatı’ya gideceklere öneriler
Geçen hafta arası üç gün Alaçatı’da konakladım.
Gündüzleri tüm sokaklar bomboş ve neredeyse tüm yeme-içme mekanları kapalı, terk edilmiş bir kasaba havasındaydı. Plajlara, yani ‘beach club’lara gitmiyorsanız öğlen aç kalma ihtimaliniz yüksek.
Ya da istikamet Çeşme merkez, Ildırı, Ilıca gibi sahil bölgeleri olmalı.
Akşamları ise tablo tamamen değişiyor. O ürkütücü boşluk yerini sokağa atılmış masalara, her restorandan gelen sesi sonuna dek açılmış müziklere, yolun ortasında bir yandan yemek yerken bir yandan dans edenlere bırakıyor.
Ama yine de sakin ve iyi yemek yiyeceğiniz mekanların sayısı da az değil...
Bir klasik: Agrilia Restaurant
17 yıl önce Melih Tekşen’in açtığı, daha doğrusu rahmetli Leyla Figen’in Tekşen’e devrettiği Agrilia en eski restoran olduğu kadar sakin ortamı, servisi, sunumu, yemekleri ve müzikleriyle Alaçatı’nın gustosu en yüksek yerlerinin başında geliyor.
Agrilia, bir yıl önce Alavya Otel’in içindeki yeni yerine taşınmış. Enginar püreli arapsaçlı kokoreçi, buğdaylı salatası ve köftesi mutlaka denenmeli.
Fiyat-kalite dengesini tutturmuş bir mekanda taze malzemeyle yapılmış gerçek yemek isteyenlere duyurulur.
Tam bir tango tutkunu olan Melih Bey sonbaharda Milonga gecesi düzenliyor.
Limonaia
Haziran ayı içinde açılan Limonaia Alaçatı’nın en yenisi.
Uzun yıllar İtalya’da yaşayan Burcu Kıratlı ve Giulio Saetta’nın yine bu yıl açtığı aynı adlı otelin bahçesinde yer alıyor.
Restoranın şefliğini de Floransa’daki Tabarin Restoran’ın şefi olan Roberto Galli üstlenmiş. Bahçenin ortasına dikilen asırlık zeytin ağacı, sepetlerin içine konmuş (keşke plastik olmasaymış) limonları, barın etrafındaki sedirleriyle şık bir mekan yaratmışlar.
Şef Galli yerel malzemeleri de kullanarak İtalyan mutfağının klasik yemeklerini yapıyor. Ravioli, taze adaçayı ve patates püresiyle servis edilen ossobuco beğendiğim yemekler oldu. Tatlılardan krema, kiraz ve zencefilli soslu beze meringata da çok lezzetliydi. Şef kışları Tabarin’de olduğu için Limonaia haziran-eylül arası açık olacakmış.
Paylaş