Paylaş
Yedi yıl geçmiş aradan ve demek ki değişikliğin zamanı gelmiş. Bundan böyle cumartesileri yerine cuma günleri bu sayfada beraber olacağız.
Bu değişimin beni memnun etmediğini söyleyemem. Hatta belki de ufak tefek de olsa sayfada yenilikler yapmam gerektiğinin bir işareti de olabilir.
Uzun yıllar önce başlattığım ‘Şehirde Kaçış’ ve ‘Şehirden Kaçış’ köşelerini dönüşümlü olarak yeniden hayata geçirmek istiyorum. Ayrıca önerilerinize de açığım. Hepimize mutlu, huzurlu, savaşların olmadığı, barışın hüküm sürdüğü bir yıl dileğiyle...
Benim için geçmişten bugüne kalan, koruyarak, kollayarak geleceğe taşımamız gereken restoranlarım listesinin ilk sıralarında yer alır Lacivert.
İstanbul ruhunun, denizin kokusunun en iyi hissedildiği noktalardan biri olan Anadolu Hisar’ında 1999 yılında bir dönem Türk Filmlerinin vazgeçilmez mekânı tarihi ikiz yalıda sinemacı ve fotoğrafçı iki arkadaş Önder Köse ve Fehmi Yaşar tarafından açılmıştı. Mutfağının başında efsanevi şef Hüseyin Ceylan’ın olduğu Lacivert, İstanbul’un en iyi deniz ürünleri ağırlıklı Akdeniz Mutfağı sunan restoranlarından biri oldu.
10 yıl kadar önce de Doğuş Grubu tarafından satın alınarak D.ream çatısı altına girdi. Kalitesinden ödün vermeyerek yoluna devam etti.
Lacivert iki yıl kadar önce kapılarını kapayarak yenilenme sürecine girmişti. Eylül sonunda sadece dekorasyonu değil mutfak ekibi de tümden yenilenerek kapılarını açtı. Müdavimlerinden biri olarak merakla açılışını beklememe rağmen ancak kısa bir süre önce gitme fırsatı buldum.
Lacivert özgün dokusu korunarak yenilenmiş ama tasarımı ve dekorasyonu eski haliyle karşılaştırılamayacak denli başarılı sade şık bir restoran olmuş. İstanbul’un özellikle de Boğaz’ın iki yakasındaki restoranların manzarayla yarışı kazanması, hafızalarda yer etmesi kolay değildir fakat Lacivert zoru başaran mekanlar arasında girmiş ve yeni menüsüyle her anlamda daha da iddialı hale gelmiş.
Menü tasarımını danışman şef Melih Demirel üstlenmiş. Yerele saygı ve mevsimsellik mottosunu yıllardır sahiplenen Melih şef yine yerel tedarikçilerle bağlantı kurmuş. Marka şefi Barış Torcu ve mutfak şefi Rüştü Öztürk’le beraber atıksız mutfak prensipleriyle, malzemenin özünü koruyan yemeklerden oluşan bir menü oluşturmuşlar.
Babamın çocukluğumda yaptığı lakerdayı aratmayan kırmızı soğan üstünde servis edilen lakerda, levrek marin, enginarlı karides, yanında süzme ballı sosuyla lorlu kabak çiçeği kızartma ve özellikle de yanında kızarmış ekmeğiyle gelen rakılı domates soslu acılı karides saganaki’nin tadı muhteşemdi.
Şeflerin hem tava hem de ızgara olarak sunduğu kalkanın ızgarası daha başarılıydı. Kapanışı yaptığımız manda sütlü fırın sütlaç ile yanında vanilyalı dondurmasıyla cevizli, tahinli kabak tatlısı da gecenin unutulmazları arasındaki yerini aldı.
BRUNCH SEVMEM AMA...
Hafta sonları uzun kahvaltıları da brunch’ları da çok sevdiğimi ve tercih ettiğimi söyleyemem. Tabii ki arada istisnalar olmuyor değil. Bu hafta sonu da çocuklarımızla buluşmamızı pazar günleri brunch’a başlayan Roka’da yaptık.
Japon robatayaki mutfağını modern bir dokunuşlarla sunan Roka tam da iki yıl önce bu günlerde açılmıştı. Galata Port’un en etkileyici noktalarından birinde yer alan restoran kısa sürede kentin önde gelen buluşma noktalarından birine dönüştü.
Bu başarıda uzun yıllar Londra’nın Fat Duck, Roka ve ardından Trivet gibi önde gelen restoranlarında çalıştıktan sonra ülkesine Roka İstanbul’un şefi olarak dönüş yapan Suna Hakyemez’in payı büyük.
Roka’nın açıldığı günden bu yana yemekleri kadar servis ve sunumu da çok iyi. İki ay kadar önce de 17 yıldır Londra’da çalışan Filiz Demirkazık restoran müdürlüğü görevini üstlenmiş.
Brunch’a dönecek olursak hazırlanan set menü restoranın imzası robatayaki mutfağında gastronomik bir tura çıkarıyor. Üç çeşit sashimi, maki seçkisi, popcorn karides tempura sirkeli soya soslu, zencefilli dana etli gyoza, sebzeli Japon krebi, miso ekmeği üstünde ızgara dana kaburga gibi soğuk ve sıcak başlangıçlar kişi sayısına göre ortaya paylaşımlık geliyor. Sonra da birer ana yemek seçiliyor.
Biz dört kişi olduğumuz için menüdeki altı ana yemekten dördünü denemiş olduk. Sedir ağacında fırınlanmış tavuk, somon teriyaki, acılı dana şiş ve çıtır tavuk ve şitake mantarlı pilav her zamanki gibi çok lezzetliydi.
Sunumuyla göz alan tatlı tabağı da öyle.
Hoş geldin kokteylinin de dahil olduğu menünün fiyatı kişi başı 1400 lira olarak belirlenmiş. 12 yaşında kadar olan çocuklar için de özel bir menü hazırlanmış.
CUMHURİYETİN YÜZÜ
Galata Port’a giderseniz O2 Blok’ta Borusan Kocabıyık Vakfı tarafından düzenlenen ‘Cumhuriyet’in Yüzü’ sergisini de mutlaka ziyaret edin derim. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilanı sonrasında yaşanan kültürel iklime odaklanan serginin proje danışmanlığını Prof. Dr. Haluk Oral, küratörlüğünü de İzzeddin Çalışlar üstlenmiş.
‘Kültür Devriminden İzler’ alt başlıklı sergi 1922-1942 yılları arasındaki çok önemli kültür ve sanat projelerine imza atılan, sosyal yaşamın hareketlendiği, özellikle kadınların daha görünür olduğu dönemden kesitler sunuyor.
Sergiye ulaşmak için asansöre bindiğiniz andan itibaren sosyal yaşamdan, adeta 20 yıllık bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Salı-pazara 11.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilen sergi 3 Mart tarihine dek açık.
YENİ YILIN İLK KONSERİ
ÇEV Sanat’ın hayata geçirdiği ‘Genç Yetenekler’ projesi kültür ve sanat alanında ülkemizi yurt dışında temsil eden üstün yetenekli genç müzisyenlerin, yurt içi ve yurt dışında eğitimlerine destek vermek ve dünyaca ünlü birer sanatçı olmaları için maddi kaynak yaratmaya çalışıyor.
Her yıl birbirinden başarılı destek konserlerine imza atan Çev Sanat’ın genç yetenekleri bu kez ‘100. Yıl Cumhuriyet Konseri’nde dünyaca ünlü keman virtüözü Maxim Vengerov ile birlikte sahne alıyor.
Yeni yılın ilk ve Cumhuriyet’in 100. yılının bu özel konseri 8 Ocak Pazartesi akşamı Zorlu PSM’de yapılacak.
Fırsat yaratın bir destek de siz verin derim...
Paylaş