Uzun bir aradan sonra...

Uzun süredir uçsuz bucaksız sahilinde rüzgâra karşı, biraz da içim üşüyerek yürüyüş yapabileceğim okyanus kıyısı bir yere gitme hayalim vardı.

Haberin Devamı

Uzun bir aradan sonra...
 

Sınırlar açılmaya başlayınca turist kabul eden ama aynı zamanda ruhumuza da iyi gelecek, hayalimi gerçekleştirebileceğimi düşündüğüm Hollanda’ya karar verdik.
Aslında bu ülkeye ilk gidişim değildi. 2012’de Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’le İstanbul’da açılacak Hollanda Sanatının Altın Çağı sergisi öncesi Amsterdam’a gitmiş, Avrupa’nın en büyük müzelerinden Rijksmuseum, Museum Het Rembrandhuis’u, Van Gogh Müzesi’ni onun rehberliğinde ziyaret etmiştik.
Daha sonra kızımızı Amsterdam’a götürmüş, kısa bir müze ve kent turunun ardından da araba kiralayarak kuzeyde kanal boyunca dolaşmış, küçük bir köydeki çiftlik evinde birkaç gün konaklamıştık.
Her iki seyahatimiz de unutulmazlarım arasındaydı. Fakat bu kez önceliğimiz derin bir nefes alma ve huzur odaklı bir seyahatti. Bu yüzden de Lahey’de karar kıldık.

Haberin Devamı

Uzun bir aradan sonra...

Otelde yer ayırtmanın, araba kiralamamaya karar vermenin dışında pek fazla plan da yapmadık.
Havalimanından metroya binerek Lahey Merkez İstasyonu’na, oradan da Uber çağırarak konaklayacağımız Hilton Oteli’ne geldik.
Sonra neredeyse her yere yürüyerek gittik. Hızına ve işlevselliğine hayran olduğumuz bisikletlerin altında kalmamaya da elimizden geldiğince özen gösterdik.
Lahey ya da Den Haag sanıyorum Avrupa’nın en yeşil kentlerinden biri; hem parkları, kentin ortasındaki ormanlık alanları hem de insanlarının anlayışıyla. Bunu sokağa adım attığınız andan itibaren hissediyorsunuz. Sizi tertemiz sokaklar ve oksijeni bol bir hava karşılıyor.
Zaten bisikletlerin bu denli çok olmasının, eşya taşımaktan, çocuk taşımaya bisiklet kullanılmasının bir nedeni de çevreye duyarlılık. Caddeler bol emisyonlu arabalardan değil, bisikletlerden geçilmiyor. Bisikletler için tabii ki özel yollar ve park yerleri var.
Ülkenin topografyası da bisiklet kullanımına uygun...

Haberin Devamı

NERELERE GİTTİK, NE YAPTIK

Lahey’de en çok yaptığımız şey uzun yürüyüşler oldu.
Okyanus havası hayalim için Scheveningen Plajı dahil her yere yürüyerek gittik. Uçsuz bucaksız bir sahilde, kumsalda yürümek gerçekten terapi gibi insan yaşadığını hissediyor.
Sahil boyunca birbirine benzeyen yan yana sıralanmış kafeler, restoranlar var ama her biri tam anlamıyla ‘turistik!’. Hayal ettiğim gibi bir deniz ürünleri restoranı karşıma çıkmadı ama bir yorgunluk kahvesi içip geri döndük.
Ardından da Uluslararası Adalet Divanı’nın içinde yer aldığı çok etkileyici bir bina olan ‘Barış Sarayı’na gittik. Önünde hatıra fotoğrafımızı çektirdik. Pazar günleri Lange Voorhout bulvarında kurulan bit pazarını tesadüfen müze çıkışı keşfettik...

Haberin Devamı

Uzun bir aradan sonra...

MR. MEAT

Kısa bir tren yolculuğuyla geldiğimiz Amsterdam’da ise kanallar boyu yürüyüşler yaptık, yağmura yakalandık, ıslanınca da bir pub’a sığındık. Akşam orada olduğumuzu öğrenen Köşebaşı ve Ali Ocakbaşı’ların kurucusu Ali Akkaş’ın önerisiyle 2019’da Haarlemmer caddesinde açtıkları Mr. Meat’e gittik.
Şef Hüseyin Tanrıbuyurdu ile Ali Akkaş ve oğulları ortaklığında açılan Mr. Meat tam bir ‘steakhouse’.
Parmesan ve yeşillikler eşliğinde gelen carpaccio, ılık tütsülenmiş, dinlendirilmiş porter house steak, lokum, ızgara kuzu sırt gibi et çeşitlerin tümü çok lezzetliydi.
Hüseyin Usta işinde gerçekten iyi ve severek yapıyor.
Lahey, özellikle de Amsterdam’a giderseniz aklınızda bulunsun...

Haberin Devamı

Uzun bir aradan sonra...

YEME-İÇME ALIŞVERİŞ

Restoran, özellikle de o ülkeye özgü yiyeceklerden almak söz konusu olduğunda ya rehber kitaplardan ya da o kentin yerleşiklerinden, zevkine, ağız tadına güvendiğiniz insanlardan öğrenmek gerekiyor. Keşfetmek için bazen içgüdüler de işe yarıyor.
Gittiğimiz gün merkezde restoranlara baktık, ilk dikkatimizi çeken sokakta yürüyenlerin neredeyse yarısının elinde olan külah içindeki patates kızartmaları, ikincisiyse geleneksel bir restoran ararken her köşe başında karşımıza çıkan İtalyan restoranları oldu.

Uzun bir aradan sonra...

Sevimli küçük bir İtalyan restoranında karar kıldık. Pişman da olmadık.
Kalamar tava, taze dağ mantarları, soğuk et ve sebze tabağı çok lezzetliydi. Ertesi gün sevgili arkadaşımız Beyza Çağlar’ın Lahey’de yaşayan çocukluk arkadaşları Balkız ve Ufuk Sümerler çiftiyle evlerinde buluştuk. Bizi alışveriş yaptıkları kasap, şarküteri Belegde Broodjes’e götürdüler.
Ardından da artisan peynirlerin satıldığı Boucherie Matla’ya gittik. Her iki dükkândan da aldığımız ürünler çok iyiydi.
Deniz ürünleri restoranı olarak önerdikleri Bistro Mer de mahalle arasında çok hoş bir restorandı. Ama belli ki Lahey için ayırabildiğimiz iki akşam bu şehrin gastronomik zenginliğini keşfetmemiz için yeterli değildi. Bir dahaki sefer için yeni lezzetler keşfetmeye karar verdik...

MÜZELER

Haberin Devamı

Lahey Uluslararası Adalet Divanı’yla, Uluslararası Ceza Mahkemesi’yle dünyanın adalet merkezi denebilecek bir kent. Aynı zamanda da bir sanat merkezi, müzeler şehri. Escher’in müzesi ve Vermeer’in ‘İnci Küpeli Kız’ tablosunun sergilendiği Mauritshuis da Lahey’de.
İlkine gidebildik ama maalesef pandemi koşulları nedeniyle dolan rezervasyon kotası yüzünden diğerine girebilmemiz mümkün olamadı. Çizimlerine ve baskılarına büyük bir hayranlık duyduğum Maurits Cornelis Escher 1898-1972 yılları arasında yaşamış. Haarlem’deki Mimarlik ve Dekoratif Sanatlar Okulu’nda grafik sanatlara ve baskıya yeteneği ortaya çıkmış. 1920 ve 1935 yılları arasında İtalya’da yaşayan sanatçı ölümsüzlük ve sonsuzluk temalarını işlediği işlerinin büyük bir bölümü de burada yapmış.
Müzede hem onun çizimleri hem de ondan etkilenen sanatçıların işleri var. Beni müze kadar müzeyi dolaşan ve bir yapıtın karşısına geçip kendilerine verilen broşürün üstüne çizim yapan çocuklar da etkiledi...

Yazarın Tüm Yazıları