Paylaş
Çünkü ortada hepimizin üstünde düşünmesi gereken kaotik bir yapı var. Üreticiler maliyetlerin altında kalan fiyatlar nedeniyle, nihai tüketici de pahalılık nedeniyle mutsuz. Tarım ürünlerinin çiftçi elinden alınan fiyatıyla marketteki, pazardaki fiyatı arasında uçurumlar oluştu. Çiftçi sayısı da her geçen yıl azalıyor, bizlerin gıdaya ulaşması zorlaşıyor.
Yazının başına oturduğumda, iklim değişikliğiyle, küçük ölçekli çiftçilerin, tarım sektörünün zorluklarıyla, üreticilerin tüketicilerin sorunlarıyla, dengesiz fiyat politikasıyla yüzyüze geldiğimiz bu dönemde yapmamız gereken geleneksel yöntemlere dönmek mi diye düşünürken posta kutuma ‘Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin yolladığı bu sorunlara değinen aylık bülteni çıktı.
Bültende yer alan çiftçi sayısının azalması, tarımsal üretim yapılan alanların günden güne daralması gibi veriler hiç iç açıcı değil. 2002’den bu yana 2.6 milyon hektar tarım arazisini kaybetmişiz. 2011’de tarım sektörü, toplam istihdamın yüzde 24.8’ini oluştururken, bu oran 2024 Haziran’da yüzde 14.7’ye düşmüş.
Çiftçilerin üretime devam etmesinin önündeki bu zorlukların yanı sıra iklim krizinin sebep olduğu olumsuzlukların başında kuraklık geliyor. Düzensiz ve aşırı yağışların da tarımsal üretime zararı büyük.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Köy-Koop İzmir’in birlikte yürüttüğü İklim Dostu Çiftlikler projesi kapsamında yapılan analizler, mevsimsel dalgalanmaların ciddi ürün kayıplarına neden olduğunu, özellikle kış aylarının normalden sıcak geçmesi nedeniyle tarım alanlarında zararlılarda artış yaşandığını ortaya koyuyormuş. Proje danışmanlarından Arzu Balkuv, “Zararlılarla başa çıkmak giderek zorlaşıyor, güveler üç gün içinde tüm domatesleri yok edebiliyor” diyor.
AGROEKOLOJİK YÖNTEMLER
İklim değişikliğine uyum sağlayabilmek için doğayla uyumlu tarım yöntemleri kritik rol üstleniyor. Kuraklığa, hastalıklara, değişen iklim koşullarına daha dirençli tarımsal üretim için onarıcı, organik tarım, doğal tarım, iyi tarım gibi uygulamaları kapsayan agroekolojik yöntemlere geçiş yapılması gerekiyor.
Günümüzde agroekoloji gıda egemenliğinin sağlanabilmesi, toplumda sağlıklı gıdaya erişim ve adil üretim için en iyi alternatifler arasında görülüyor. Onarıcı tarım yöntemleri toprağın zenginleşmesini, su tutma kapasitesinin artmasını, dolayısıyla bitkilerin kuraklığa, hastalık ve zararlılara karşı dirençli olmasını sağlıyor.
Girdilerin azalması maliyetleri düşürüyor, bu da çiftçilerin gelirine yansıyor. Yerel üretici pazarları, gıda kooperatifleri hem çiftçinin pazara ulaşmasını hem de tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişimini kolaylaştırıyor.
Bu yüzden Buğday Derneği’nin de yürüttüğü projelerle çiftçilere eğitimler vererek toprağı cansız ve erozyona hazır hale getiren kimyasallar yerine doğa dostu, onarıcı agroekolojik üretim yöntemlerine geçilmesine destek olmalarının, ürünlerine pazar bulmaları için oluşturdukları modellerle sağlıklı üretici-tüketici bağını kurmalarının çok önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. ‘Toprak’ sadece dinlenmek, bereketine kavuşmak için kendini bulmak istiyor, bunun için de hepimize düşen sorumluluklar var...
İZMİR CAZİBE MERKEZİ OLURKEN...
Her geçen gün fikir önderleri, bilinçli çiftçileri, tüketicileri ve önde gelen şeflerinin iş birliğiyle İzmir gastronomik cazibe merkezi olma yolunda hızla ilerlerken bu potansiyele cevap verecek lüks standartta konaklama tesislerinin yeterli olduğunu söylemek zor. Bir zamanların Büyük Efes Otel’inin yerini tutacak, aynı zamanda çağın gereksinimlerine de yanıt verecek yerlerin sayısı yetersiz.
Ancak İzmir İstinye Park’a bitişik yine Orjin Grup yatırımıyla açılan Hyatt Regency gibi tesisler bu eksikliği gidereceğe benziyor. İki yıl önce açılan sade lüks döşenmiş, içinde sanat yapıtlarının yer aldığı körfez manzaralı odalarıyla, tüm yönetim ve servis ekibinin duruşuyla kente farklı bir anlayış getirdi. Bu sadece benim düşüncem değil, otelde konaklayan yerli yabancı kiminle konuşsam benzer duyguları paylaşıyor.
Bunda yatırımcıların vizyonu kadar yurt içinde ve dışında turizm işletmeciliği eğitimi aldıktan sonra dünyaca ünlü otellerinde çalışan Genel Müdür Zafer Canbaz’ın katkısı büyük. Canbaz’la festival sırasında hem oteli hem de bir dönem yaşadığım ve çok sevdiğim kentin turizminin canlandırılması için yapılması gerekenleri konuştuk.
Onun da vurguladığı gibi İzmir’in sahip olduğu zengin tarihi, kültürel mirası ve doğal güzellikleri, turizmi canlandırmak için büyük bir potansiyel sunuyor. Ancak bu potansiyelin tam anlamıyla hayata geçirilmesi için otel, restoran, turizm sektörlerinin temsilcilerinin bir araya gelerek iş birliği yapması, ortak strateji belirlemesi, uluslararası kültür-sanat-gastronomi buluşmaları düzenlenmesi, havaalanı bağlantılarının artırılması, doğrudan uçuşların teşvik edilmesi şart.
Bu arada Zafer Bey Hyatt Regency İstinye Park’la ilgili iki güzel gelişmeyi de paylaştı. Otel kompleksinin yanına, benim de büyük bir ihtiyaca cevap vereceğini düşündüğüm yeni bir restoran açılıyormuş.
Ve Türkiye ve Estonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 100’üncü yılı onuruna Estonya’nın başkenti Tallin’de Büyükelçi Başak Türkoğlu ev sahipliğinde Kadriorg Art Museum’da düzenlenen 29 Ekim resepsiyonunda otelin ‘Executive Chef’i Necdet Çolakoğlu ve ekibinden Muratcan Emerce’nin hazırladığı Ege Mutfağı’nı temsil eden yemekler çok beğenilmiş.
Paylaş