Paylaş
Sorunlar, krizler yemek masalarında çözülür, anlaşmalar yapılır. Tüm dünya gibi ülkemiz de zor ve karmaşık bir dönemden geçiyor.
Dileğim sonbaharın ilk günü başlayan Kurban Bayramı sofraları hepimiz için bir eşik, yeni bir başlangıç olsun...
17 yıl sonra yeni bir dönem
Hani bazen iyi ki var dediğiniz insanlar ya da bir yer olur, varlığını bilmek bile sizi mutlu etmeye yeter ya. İşte Ahmet-Rim Şenol’un Kumlubük’teki Dionysos Hotel’i böyle bir yer...
Denize 90 derece dik kanyonun hemen yanı başında zeytinlikler ve çam ormanı arasında saklanmış evler.
Doğaya saygı, estetik ve sürdürülebilirlik anlayışıyla kurulmuş bir tesis. Ve bu anlayışı destekleyen ormanın içinde kurulmuş bir çiftlik.
Aslında 17 yıl önce açılmış. Böylesi müstesna bir tesisin adını iç pazarda pek bilinmemesinin nedeni ise iki yıl öncesine dek yabancı bir şirketle anlaşmalı olmaları, neredeyse tamamı İngiliz turistleri ağırlamaları.
Ancak iki yıl önce turizmin üzerine düşen kara bulutlardan onlar da nasiplerini aldı.
Şimdi tesisin kapıları iç turizme de açık. Ama yine de müdavimi olan İngilizler eskisi gibi olmasa da özellikle eylül ayında geliyormuş.
Huzur içinde muhteşem bir doğanın ortasında yürüyüşler yaparak, yüzerek, okuyarak, yazarak, iyi müzik dinleyerek tatil yapmak, kimi akşam çiftliğin bahçesinde, kimi akşam plajda uzun masalarda dostlarla, arkadaşlarla sohbet ederek yemek tam bana göre diyorsanız aklınızın köşesinde bulunsun.
Ekim başında zeytin hasadı var. Ardından da zeytinyağı yapımı...
Eğitim kurumu gibi
Dionysos’ta iyi yemek, doğa, estetik, sıcak bir ev sahipliğiyle ağırlanmanın yanı sıra beni en çok etkileyen şey Ahmet Şenol’un burayı bir eğitim kurumu anlayışıyla çalıştırması, yönetmesi.
Sistemin güven üstüne kurulması. Mesela marketten alışveriş yaptığınızda bir kağıda ne aldığınızı ve telefon numaranızı yazıp bırakıyorsunuz.
Çıkarken hesabınıza ekleniyor. Market öyle kameralarla filan da korunmuyor.
Dionysos’ta genç ve çoğunluğu kadınlardan oluşan bir ekip var.
İçlerinden en eskilerden biri mutfağın başındaki İzzet şef, 11 yıldır burada çalışıyor.
Kışları da kızları ve Gram’ların sahibi ünlü şef Didem Şenol’un yanına gidiyormuş.
Amatör bir ruhla çalışan tüm ekibin güler yüzü, temizliği, 40 derece sıcağa rağmen ter kokmamaları, genç servis elemanlarının sandalye tutmadan şarap açmaya bilgileri, konuklarla ilişki kurma biçimlerindeki profesyonellik beni çok mutlu etti.
Ahmet Bey’e sırrını soruyorum, eğitim diyor. Yaz tatillerini değerlendirmek için meslek okullarından gelerek çalışanlar arasından mükemmel İngilizce konuşan, politikadan sanata farklı alanlarda sohbet edebilen turizmciler yetişmiş.
Beş yıl önce İngiltere’den gelen şimdi Marmaris’e yerleşen Gaby, ikizi Dominik, Güney Afrikalı üniversite öğrencisi ve 16 yaşındaki Harun’un performansları, işlerini aşkla yapmaları görmeye değer. Eminim her biri geleceğin çok iyi, bilinçli turizmcileri olacak...
Hayali Tire’yi Türkiye’nin San Sebastian’ı yapmak
Her şey film sahnesi gibi. Tire’nin sırtlarında Kaplan köyünde bir atölyedeyiz.
Serkan mutfakta yemek yapıyor. Kardeşi Deniz bizim için yaptığı sübyeyi ikram ediyor.
Mikla’dan İsa şef odun ateşinde patlıcanları kızartıyor.
Cordon Bleu ekibinden Elvan domatesleri doğruyor.
Serkan’ın ney dersi verdiği Şilili arkadaşı Andreas Lorrain müzikleri seçiyor.
Bahçeye kurulan sofraya oturmuş, yemekleri beklerken muhteşem gün bir batımı izliyoruz Ludovico Einaudi’nin Element albümü eşliğinde...
Tire’yi yeme-içme severlerin durak noktalarından birine dönüştüren 25 yıllık Kaplan Dağ restoranının sahibi Lütfü Çakır’ın oğlu Serkan, beş yıl kadar önce üniversitedeki görevini bırakıp babasıyla birlikte restoranın mutfağını yönetmeye başlamıştı.
Bir süre önce Serkan kendi kanatlarıyla uçmak, farklı bir şeyler yapmak isteğiyle babasının yanından ayrılmış.
Alanı Klasik Türk Müziği olsa da akademik hayattan geldiği için bir yemek atölyesi kurmaya karar vermiş.
1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin kahvesi olan, sonra bir çocuğun yaktığı, ardından tamir edilip köy postanesine dönüştürülen ve son 25 yıldır da metruk halde bulunan binayı belediyeden kiralamış.
Yanına Kaplan Dağ restoranın inşaattan anlayan bulaşıkçısını alarak bir buçuk yıl geceli gündüzlü çalışarak her şeyi kendi yapmış.
Gastro Tire Mutfak Atölyesi
Kısa bir süre önce de ‘Gastro Tire’ Mutfak Atölyesinin kapıları açıldı.
Yakında hem yemek okulları öğrencileri hem de amatör yeme-içme severler için bölge malzemelerini ve yemeklerini anlatan atölye çalışmalarına başlanacak.
64 köyün beslediği Tire pazarında ürünleri tanıma, pazardan alışveriş, yöresel yemekler, çevre gezilerinin dahil olduğu profesyoneller için beş, amatörler için üç günlük programlar hazırlamış. Gelenler Tire Belediyesi’nin işlettiği, bizim de kaldığımız tarihi Gülcüoğlu konaklarında konaklayacak. Umarız bu talep sayesinde konak da bakımdan geçer.
Tire, yemek geleneklerine sahip çıkan bir köy restoranı Kaplan Dağ sayesinde sınırları aşan bir üne sahip olmuştu.
İkinci kuşaktan Serkan daha da iddialı. “Hayalim Tire’yi Türkiye’nin San Sebastian’ı yapmak” diyor.
Enerjisi, bilgisi ve heyecanıyla başarılı olacağına hiç şüphem yok. Arkasına yemek okullarının, devletin, şeflerin desteğini alır, sağlam adımlarla ilerlerse neden olmasın? Türkiye’nin en önemli yemek antropoloğu Tangör Tan da projeyi fikren desteklemiş, arkası gelecektir...
İyi bir komşu
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın düzenlediği, küratörlüğünü sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in üstlendiği 15. İstanbul Bienali, iyi bir komşu temasıyla 16 Eylül’de açılıyor.
Bu yıl iyi bir komşu teması çerçevesinde 32 ülkeden 56 sanatçının ev, mahalle ve aidiyet kavramlarını tartışmaya açan işleri sergileniyormuş.
Her şeyin öylesine hızla değiştiği bir dünyada yaşıyoruz ki nostaljik bir yolculuğa çıkanlar olduğu kadar, tarih okuyormuş tadını olanlar da olacaktır.
15. İstanbul Bienali kapsamında Diyarbakır, İzmir ve Midilli’de üç farklı komşu etkinlik yapılıyor.
Sponsorluğunu Koç Holding’in üstlendiği mekanların 12 Kasım’a dek ücretsiz olarak ziyaret edileceği Bienali heyecanla bekliyoruz...
Paylaş